Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




mahir ünsal eriş etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
mahir ünsal eriş etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Temmuz 2015 Pazar

Mahir Ünsal Eriş - Üçleme :)

Bak yine havalı bir başlık attım, yazar okusa bu başlığı güler herhalde(en iyi ihtimalle). Mahir Ünsal'ın 3 kitabı hakkında bir şeyler yazacağım ama tüm kitapların isimlerini başlık olarak yazsam sistemin hata vereceğinden korktum işin aslı o yüzden de üçleme dedim.
Çocuk edebiyatına o kadar dalmışım ki uzun süredir yetişkin edebiyatından doğru düzgün bir şey okumadım. Arada canım sıkıldıkça kitaplığı karıştırıp sayfa aralarına bakıyordum o kadar, neden bilmiyorum. Kilidi çözen Leylak Dalı Nurşen Ablanın bize hediye ettiği bir kitap oldu. Hatta o yüz ifadesi hala aklımda "çok karakter var ama bence seversin" demişti gülerek.
Yetişkin edebiyatını sadece kitapçıda gezindiğim kadar, kitap eklerinde okuduğum kadar, sosyal medyada paylaşılan kadar biliyorum detaya inemiyorum o yüzden. Mahir Ünsal Eriş'in kitapları da birkaç yıldır dikkatimi çekiyordu ancak okumak için herhangi bir istek uyandırmamıştı bende. Sadece Erdek-Bandırma'da geçen hikayelerin çok olduğunu duymuş, bu kısmı merak etmiştim. Bir de tabii Ankara.
İtiraf etmem gerekirse bu kadar kısa sürede bu üç kitabı okuyacağımı hiç beklemiyordum çünkü okunacaklar listemde isimleri bile yoktu :) Araya kitap almayı da sevmem genelde, kendime bir yığın yaparım ve elimdeki kitap bittiğinde o anki ruh halime göre bir kitap seçerim ve onu bitiririm, aynı gün de 2. kitaba -genelde- başlamamaya çalışırım ki ilk kitaba haksızlık yapmayayım, onu iyice sindireyim diye. Kitapların da ruhu var bence ne yapayım yani küstüreyim mi onları :)
İki hafta önce perşembe günü "Dünya Bu Kadar" kitabı bana hediye edildiğinde tüm bu sistemim gayet tıkırında işliyordu. Cumartesi günüydü galiba, kitaba şöyle bir bakayım derken kitabı elimden bırakamadım. İlk başta hikayenin amacını anlayamadım, ardı ardına güzel cümleler okuyup su içer gibi satırları lıkır lıkır içerken hikayeden uzaklaştığımı fark ettim. Her 10 sayfada bir yeni bir karakterle yoluma devam etmek ilk başta beni yordu. (Uzun zamandır sadece çocuk edebiyatı okumanın etkisi de olabilir) Derken bu durum çok hoşuma gitti. Pazar akşamına kalmadan kitabım bitmişti. Bir müddet böylece durduğumu hatırlıyorum. Aklıma önyargılarım geldi: "sosyal medyada çok paylaşılan bir kitap kesin çerez bir kitaptır" diye. Güldüm kendime. O hafta perşembe günü işe başladım, iş çıkışı fırsat yaratıp sahafa gittim. Başka kitaplar alıyordum ki gözüm yazarın diğer iki kitabına ilişti. Sahaf da hemen "çok iyi kitaplar" deyince, "Dünya bu kadar'ı yeni bitirdim, sevdim tarzını" dedim. Adam da " Henüz onu okuyamadım ama bu iki öykü kitabı çok çok iyiydi" diye yineledi. Öykü severim ama öykü kitabı sevmem ben :) Yani öyküleri tek tek ve ara vererek, sindirerek okurum, bir önceki hikayedeki karakterden çıkıp bir sonrakine hiç odaklanam. Kitaplığımda ayracı ortalarda duran kitaplar hep öykü kitaplarıdır. O yüzden yazarın ilk iki kitabını "hani bir ara okurum" diyerek aldım. Demek ki henüz kendimi tanıyamamışım, "olduğu kadar güzeldik" kitabına metroya biner binmez başladım. İndiğimde fark ettim ki birkaç öyküyü arka arkaya soluk almadan okuyabilmiş ve bu durumdan hiç rahatsızlık duymamıştım. İlginç... Kendime ve kitaba şaşırmaya devam ederek birkaç güne kitabı bitirdim. Soluk almak istiyordum çünkü nefesimi tutarak okumuştum. Durağan hikayeleri de pek sevmem ben. İlla "peki şimdi ne olacak?" sorusunun peşinden koşmama da gerek yok ama meraklanmalıyım bir yazıyı heyecanla okumak için. Mesela Tatar Çölü kitabında bunu fazlasıyla yaşamıştım. O kitabı da buraya yazmalıyım, çok severek okumuştum.
Yazarın zaten sadece 3 kitabı var, üçüncüsünü çok sonra okuyacağım derken ertesi gün öğle arasında parkta " Bangır Bangır Ferdi Çalıyor Evde" kitabına başlamıştım bile. İlk hikayelerin konusu sahiden çok etkileyiciydi.
"Dünya Bu Kadar" kitabını bitirdikten sonra kendime çizelge bile yaptım bu arada, kim kimdi, nerede görmüştüm bu kişiyi, kiminle bağlantılıydı... Çizelgeme tepeden bakınca yazarın zekasına hayran olmuştum.
Hikayeleri okuyunca yazarı daha iyi tanıdım. Bir de hikaye okuyamayan bünyemi arka arkaya hikaye okumaya nasıl kandırdığını ( kendimizi ne kadar önemsiyoruz değil mi,yazar beni-hiç tanımadığı esra'yı- kandırmak için taktik kullanmış mesela :) çözdüm. Hikayeler birbirinden çok kopuk değildi en başta. Parçaları birleştirince Bandırma-Erdek-Ankara-biraz da İstanbul hattında birkaç mahallede aşağı yukarı aynı zaman diliminde yaşayan insanların birbirlerine değmediklerini düşündükleri hikayeler vardı kitapta. Dil, çok akıcıydı. Hani bilmesem elimde tuttuğum metnin bir kitap olduğunu edebiyatı güzel bir arkadaşım bana bir şeyler anlatıyor diyeceğim. Ve evet son olarak kilit nokta da bu, yazarla arkadaş oldum ben. Neredeyse hal hatır soracağım :) Ankarada okumuş olması bile yeter, muhtemelen şu an Ankarada yaşamıyor ama ben Kızılay civarına gittiğimde şöyle bir etrafı kesiyorum buralarda mıdır diye.
"Son" demiştim ama o "son"a ekleyeceğim şeyler de var.
Daha önce bu kadar detaylı karakter analizi okuduğumu hatırlamıyorum. Bu benim eksikliğimden de olabilir bu arada, neticede bir süredir zaten yetişkin edebiyatı okumuyorum. Ama karakterler öyle güzel tasvir edilmiş ki (bak şimdi burada mahir ünsal olsa "tasvir etmek" eylemiyle ilgili yorum bile yapardı :) çoğu yerde durup şunu düşündüm: "acaba ben de bu hikayedeki karakterlerden biri olsam, yazar beni nasıl anlatırdı?"
Aşk, arkadaşlık, kaybedilenler, anneler(lik), vefa, parasızlık... Hikayelerde benim çokça gördüğüm konular. Yazarın aşk hakkında söylediği sözlerin çoğunun altı çizili hatta bazı hikayelerde yanlarına kalp çizmişim. Demek kendimi ne kadar kaptırmışsam okurken, nereye ne yazmışım kitaplar bitince dönüp baktım da öyle gördüm.
Hikayelerin sırası çok hoşuma gitti. Biri önde biri arkada olsa olmazmış sanki. Bir de bir hikayede yardımcı oyuncu olanların diğer hikayede başrol oynayabilmesi ve bunu tatlı niyetine yememiz keyifliydi.
"Bangır Bangır Ferdi Çalıyor" kitabı elimde metro bekledim,metroya bindim (hala okuyorum) derken inmem gerekti ve tam olarak nerede kaldım biliyor musunuz?
"Ateş etmeyin! Kadın hamile!" cümlesinde. Of bak bu yapılmazdı bana. İner inmez okuyacaktım ki vazgeçtim. Kafamda bir müddet olayı yaşayayım istedim. Kendimi gıcıklandıracak kadar meraklandırdım ve bir yerde oturup açtım kitabı sonunda.
Bir nevi bağımlılık yaptı cümleler bende, bunu fark ettiğimde ürperdim ve bu yaz sıcağında yanımda beyaz hırkam olduğu için gülümsedim.





Devamını oku »

7 Temmuz 2015 Salı

Bu Aralar :)

Caaanıııım blog, seni ne kadar özledim bir bilsen...
Gel sana bir sarılayım önce :)
Geçtiğimiz 1 ayda o kadar çok şey oldu ki, hızımıza ben bile yetişemedim.
Ev değiştirdik yani taşındık,muhit değişikliği bize iyi geldi umarım da böyle devam eder. Eski komşularımı özlerim diyordum, yine özlüyorum ama neyse ki burada da kendime komşu buldum :) karşı komşumla tabak alış verişimiz var mesela, bir de kızları Elif'i çok seviyor.
İkincisi Elif kreşe başladı, 3. haftadayız, o da maşallah gayet iyi gidiyor. Hiç sektirmeden 2. haftanın başında hastalandı, klasik kreş virüsü mü diyorduk ki azı ve köpekler birlikte patladı, işin içine bir de diş olayı girdi.
Üçüncüsü ben işe başladım. Henüz yepyeni bir gelişme bu. Bu konuya az sonra gireyim.
Aslında sadece bu 3 değişiklik bile hayatımızdaki dengeleri oldukça değiştirdi.
İlk günlerde yani toplanma sırasında çok yorulduk, sonra dinleniriz dedik, olmadı. Yeni ev bize biraz fazla iş yükü çıkardı derken Elifi kreşe verdik. Sanırım bende hatlar biraz o ara koptu.
Kreş günlüğünü ayrıca yazmak istiyorum, buraya sıkıştırmadan. Öğretmenini biz sevdik, Elif de sevdi. Birbirlerine alışmış görünüyorlar. Bugün Öğretmeni "yatağına koydum, biraz kitap okudum ve uyudu" deyince sinirle karışık bir alt üst olma durumu yaşadım. şöyle diyecektim halbuki "neeaaayy, ben başaramadım, siz bu kadar kısa sürede nasıl başardınız bu işi hocam???!!"
Elifi 15 aylıkken kreşe verdiğimiz için oldukça uçlarda tepkiler aldık haliyle. "Aaa ne iyi yapmışsınız"lar bir tarafta "siz de anne-baba olacaksınız bir de, el kadar bebeği kreşe vermek de neymiş" ler diğer tarafta. Hatta bugün kreş çıkışı arabaya yürürken torununu almaya gelen bir teyze bizi küçümseyip "şuncacığı da mı kreşe veriyorlar" dedi. Zamanla daha çok alışacağım bu tepkilere ama içimden geçen ilk şey: "müsaitsen sen gel bak teyze" demek oldu, tabii ki gülümsedim geçtim. Böyle anlardaki gülümsemelerim çok yoğun sinir barındırsa da bunu sadece ben anlıyorum ne kötü değil mi? O halde gülümsemeyeyim, onu da beceremiyorum.
Veee gelelim iş yeri mevzusuna. 3 yıl önce çalıştığım yerden başka bir birime nakil olmuştum ve bu yeni yerde de çok zorlanmıştım, o sebepten oraya dönmek istemedim. Önceden bildiğim ama birlikte çalışma imkanımın olmadığı yepyeni bir yere geçtim şimdi. Eski birimim şokta, iş yoğunluğu çok çünkü(hsonları, tatiller ve izin zamanlarnda da çalışıp arada da nöbete geliyordum) gelmeyeceğimi duyunca üzüldüler ama bu üzüntünün kaynağı kara kaşlarım değil elbet :)
Kadınlar hep mi aynı olur yahu, her gören "kilo vermişsin/almışsın" diyor,ilk cümle bu. Demek ki birbirimizin gözünde kilo kadar değerimiz var, artıp azalıyor :) Erkekler daha çok "vaay Esra dönmüşsün" dedi :) Kadınların çoğunlukta olduğu başka bir birim ise kurumda çok gözde ve benim orayı neden tercih etmediğim çok soruluyor. Cevap basit: "Kadınların çok olduğu bir yerde çalışmak istemiyorum". Tercih ettiğim birimde birkaç kadın var sadece, bence çok daha güzel. Bir de eski birimimden neden ayrıldığımı manyak olup olmadığımı kariyerimi hiç mi düşünmediğimi soruyorlar. Valla gülüyorum.İş yerinde tuhaf kaçmasa şen kahkahalarımla güleceğim. "İş yoğunluğu değil sadece huzur istiyorum"diyorum. "Aman her şeyde önceliğin çocuk olmasın" diyor "kendince" tecrübeli anneler, "ben böyle iyiyim" diyorum. "Yeni iş pozisyonun seni tatmin edecek mi?" sorusu çok geldi hani zannedersin herkes nasada çalışıp uzay çalışması yapıyor :) işyerimuhabbetlerim benim hiç bitmez çünkü çok şenlikli bir yerde çalışıyorum. Yaptığım iş gereği de eskiden (halkla ilişkiler) herkesi tanıyorum, dolayısıyla bu günler biraz da herkesle çay çorba muhabbetle geçti. Rütbesi artanlardan değişik tavırda olanları görüp üzüldüm, onlar adına. Ne bileyim "öz" bu kadar "hafif" miymiş diye :)
Bu arada Şuşuöyküsü, bilgeveannesi, leylak dalı ve Yasemen ile tanıştım hatta leylak dalı Nurşen ablanın bize hediyesi bir kitap var ki!
Okuduktan sonra dayanamadım, kitabın üzerinden bir kez daha geçtim, çizelge çıkardım, kitabı irdeledim. Yazarın diline aşık oldum bir de. Hani böyle karşımda konuşsa da ben de iki satır kitap muhabbeti yapsam onunla dedim ki sonradan aklıma geldi, bu yazarla hayat üstüne de ne ala konuşulur :) (sanki babamın oğlu :) * yazarın kim olduğunu tahmin eden oldu mu? Genç bir yazar ve şimdilik ne yazık ki sadece 3 kitabı var. 2. kitabını da bitirmek üzereyim ve önünde kendimce saygıyla eğiliyorum. Keşke tanışma imkanımız olsa dediğim bir isim oldu. hadi bakalım evren, sen aldın mesajımı...
Dilim şiştiğine göre saatlerce yazabilirim ancak yazamam çünkü sıklıkla uyanan Eliftrişkomuz var bizim.
Bu süre zarfında 2 defa kendime yani sadece ben, kendim, bizzat kendim olarak vakit ayırabildiğim an'lar oldu, onları da yazacağım.umuyorum yani :)
Bir de ah yazmasam olmaz, canım pastanem Serender kapanmış :/ Öğle aralarımın kaçış mekanıydı halbuki. Kasadaki renkli gözlü amca Laz şivesiyle ne güzel "nasilsinuz" bile derdi... Çok üzüldüm bu işe, pastanenin gidişine
Bu ara harika ötesi kitaplar okudum ve hiçbirini yazamadım buraya,çok kötü hissediyorum.
Bir de -isim vermeyeyim- iyi kalpli bir anne oğlunun kitaplarından bir koli bizim kütüühanemiz için bağışladı. "Aaa bizim kütüphanemiz mi"dedim!? Evrenciğim,onu da arada hallediver olur mu? Neyse şimdilik yeni evdeki yeni kitaplığımızla yetineyim ben. O da doldu diyorum ama tam o ara karabalık "kuş mu geçiyor"demişim gibi havalara bakıyor :)))
Bak yazmadan geçecektim..neyse son anda hatırladım. Bu ara kitaplarımı internetten almadım, hepsini sahaftan aldım, çoğu da 2. el, onu da yazayım bir ara. benim için yeni kitap alma devri resmen bitti, off çokheyecanlıyım:) hatta geçen gün birkitabın içinde komik bir not vardı abisinden kardeşine "sevgili naz, nazlanmanı dert etmeyecek kişilerle karşılaşırsın hep umarım, iyi ki doğdun, 1998" diyordu :) işte bu muzır notları toplamayı seviyorum, bir de harika arşiv oluşturmaya başladım.Bazı kitapların tüm baskılarını ya da farklı kapak resimleri olanları toplamak gibi. Bayağı bildiğin koleksiyoner oldum kendi küçük dünyamda, aman ne neşe :)
* Tamam peki çatlatmayayım seni sevgili blog, bayıldığım yazar mahir ünsal eriş. DTCF'de okumuş, yıllar bile tutmuyor ama bence ben onu okulyıllarından tanıyorum ki ben DTCF'de bile okumadım :)
Bu arada çok özlemişim seni, canııım blog :)



Devamını oku »