Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




31 Mayıs 2013 Cuma

Bugün Kral; Parktaki Ağaçlar ve Parklar :)

Öğlen -nedense- rotamı son anda kahve dükkanından parka çevirdim. Sanırım kapalı bir mekanda kalmak istemedim. Yanıma gözleme ve havuç suyu da aldım, her zaman oturduğum banka doğru yola koyuldum. Yanımda da Radikal Kitap eki vardı.
Çikolata köşesiyle Görkem Yeltan'ı önce okumak istedim çünkü bugün hakkında yazdığı kitabı çok severek okumuştum ve onun yorumlarını da merak ediyordum."Kral ile Deniz" çok yakında İki Balık Bir Kedi'de yer alabilir :)
Yeltan'ın son cümlesi: "Peki ya sizin bugünkü kralınız kim?" idi.
Aslında sadece ağaçlar olabileceğini düşünmüştüm çünkü çevremde çok güzel, yeşil, canlı ağaçlar vardı ancak sonradan fark ettim ki yalnızca onlar yoktu.
Yemeğime ortak olan kuşlar da vardı.
Hatta karınları doyup da tostoparlak olunca bana söyledikleri şarkılar bile vardı.
Bir de gazetede beni bekleyen güzel bir sürpriz vardı.
Bugün cuma.
Biliyorum gündem çok "canlı" değil ama fırsatınız olursa "Kral ile Deniz"i, olmadı Görkem Yeltan'ın Çikolata köşesini bir okuyun.
Bakalım "bugün sizin kralınız kim" olacak :)

Işık ve gölge :)

Yemeğime ortak olan kuşlar :)

Günün güzel sürprizi :)
HERKESE YEŞİLLİKLER İÇİNDE, ÇAYIRDA ÇİMENDE KEYİFLİ HAFTA SONLARI DİLERİM :)
Devamını oku »

30 Mayıs 2013 Perşembe

Bugünlerde...

Gündem yoğun.
Dünyanın, memleketin, benim, bizim.
Hepimizin işi çok, kafası meşgul.
Bu da kimi zaman asabiyete, saygısızlığa ve neticesinde de mutsuzluğa götürebiliyor.
İnternette dolaşırken denk geldiğim ve hoşuma giden resimlerden oluşan bir klasörüm var benim.
İçim sıkıldıkça bakarım onlara.
Birkaçını paylaşayım istedim.
Kaynak gösteremediğim için üzgünüm ama hatırlatan olursa hemen altına not olarak yazarım.
Bugünlerde;
Ankara'da hava puslu.
Biraz kafa dağıtmak için olsun bu ekler de...
Herkese berrak havalarda güneşli, sıhhatli, mutlu günler :)









Bazıları sanırım http://okuyankedi.blogspot.com/ http://renklikitap.blogspot.com/ http://www.euphoricblog.com/ sitelerindendi. Ama tam hatırlayamadım, kusura bakmasınlar olur mu :)
Devamını oku »

29 Mayıs 2013 Çarşamba

BUİKA Konseri :)

Hiç sormuyorsunuz, o kadar laf ettin de BUİKA konseri nasıl geçti diye :)
Son anlarda gitmesem mi acaba diye aklımdan geçirmişliğim olsa da konserden yaklaşık 1,5 saat önce konser mekanındaydık. Malum park yeri sorunu, bileti alma vs. uzun sürebilirdi ve tabii ki ben sabırsızdım :)
Konserin MEB Şura salonunda yapılmasının verdiği alakasızlık ve tuvaletlerin kadınlara yetmeyip benim erkekler tuvaletinde ihtiyacımı gidermem dışında konser SÜPERDİ.
Hatta İNANILMAZDI, BÜYÜLEYİCİYDİ, HARİKAYDI, MUHTEŞEMDİ  desem daha doğru olur.
Buika tam 1,5 saat sahnedeydi, ara vermeden söyledi.
Pardon "söyledi" mi dedim.
Yanlış söylemişim.
Buika şarkı söylemiyor.
Buika şarkıyı yaşıyor :)
Kaç şarkıyı "yaşadı" bilmiyorum ama ben ve salondakiler yalnızca 1 şarkısını biliyor olmamıza rağmen(yeni albümün tanıtımı olduğundan) yeni şarkılarını da pek sevdik.
Her şarkının sonunda "Teşekkürler" diyen Buika'nın sempatik tavırları, alçakgönüllü cümleleri ile keyifli bir akşam geçirdik.
"Hani bana" diyen de Lokum oldu tabii ki :)
Lokum ve Buika bakışı :)

Devamını oku »

27 Mayıs 2013 Pazartesi

Kütüphaneden Neler Öğrendim :)

Kütüphaneleri çok sevdiğimi daha önce söylemiştim sanırım.
Geçen gün fark ettim ki kütüphanelerden çok şey öğrenmişim, farkında olmadan :)
Öyle paylaşayım istedim :
- Hani bazı kitaplara durup durup sarılasınız gelir;belki zaman geçer yeniden okuyasınız gelir. İşte onu yapamamayı öğrenmek. Kısaca;kitabı  "geri verme" durumu ile karşılaşma.
-Kitaba zarar verememe: Kendi kitaplarıma çok kötü davranmıyorum elbette ama çizmeden not almadan da okumuyorum. Çantamda gidip geliyorlar nereye gidersem. Oysaki ödünç alınan kitaplar bırak not almayı çantada bir şey olmasın diye poşette gidip geliyor -bazen-:)
- Kitap ödünç alınınca ve süresi de olunca ben panik oluyorum. Hatta bazen strese bile giriyorum;çünkü en fazla 1 kere süreyi uzatabiliyorsunuz ve kitabı okumadan da teslim etmek istemiyorum. Dolaysıyla kitapları daha kısa sürede okuma alışkanlığı kazandım :)
- Kütüphaneye sıklıkla gitme alışkanlığı kazanmış olmak insana keyif ve mutluluk veriyor. 
- Bazen insanın canı hiçbir şey yapmak istemeyebiliyor. Kütüphane ortamlarında  güzel bir etkileşim de oluyor.
Belki daha önce anlatmışımdır,kütüphaneye gittiğim bir gün amaçsızca etrafa bakınıyorum. Kitap okumaya değil de sanırım ders çalışmaya gitmiştim. Çooook yaşlı, neredeyse 85-90 yaşlarında başında beresi olan bir amca(dede) oturmuş ciddiyetle bir şeyler okuyor ve not alıyordu. Yazısı da o kadar güzel di ki... Utandım.
Ve ona gülümseyerek ders çalışmaya devam ettim...
İşte sırf bu yüzden bile güzel bence kütüphaneler...

Siz ne dersiniz?
Paylaşma, alışkanlık kazandırma vb. güzel duygular aşılamaz mı çocuklara?

Bu da ben :)
Kaynak: burada
HERKESE KEYİFLİ OKUMALAR, SAĞLIKLI GÜNLER :)

Devamını oku »

25 Mayıs 2013 Cumartesi

Aklından Düşünceler Geçen Çocuk :)

Çocukların hayal dünyası inanılmazdır.
Biraz konuşursanız kurduğu cümlelere hayran kalırsınız çünkü o "saf"lık hiç bozulmamıştır-henüz-.
Büyüdükçe o "saf"lığı yitirdiğimizi ama içimizdeki çocuğu da sevmeye okşamaya devam ettiğimizi düşünüyorum.
Yoksa hayat çekilmezdi herhalde:)
Küçükken -bazı buluşmalar dışında- kardeşim de olmasına rağmen çoğunlukla tek büyüdüm daha doğrusu tek oynadım. Bu da gerek hayali arkadaşlar gerekse tek kişilik satranç gibi yaratıcı ve zorlayıcı oldu, olmak zorundaydı çünkü.
"Bazen bir kitap okursunuz ve 'hayatınız değişmez' çünkü o kitapta hayatınızı bulursunuz..."İşte benim için öyle oldu birazdan bahsedeceğim kitap.
Yeni aldığım karar neticesinde kütüphaneye elimde liste gitmiyorum, o an sevdiğim 3 kitabı alıp çıkıyorum. Dün sabah da öyle oldu. Günlerden Nöstlinger'di :)
Daha önce "Kim Takar Salatalık Kralı" ile ilgili bir yazım vardı, bulamadım :)
Şimdi buldum, yaşasın, işte burada
Nöstlinger, 1984 Hans Christian Andersen ve 2003 Astrid Lindgren Edebiyat ödülü gibi pek çok ödülün sahibi olsa da en güzel ödülünün çocuklara okumayı sevdirmek olduğunu düşünüyorum.
Alev Saçlı Kız kitabını da okumuş ve bir süre kendime gelememiştim.
Korkunç olduğundan falan değil, "bir insan bu kadar güzel nasıl yazabilir, neyle besleniyor" acaba demiştim :)
Hani geçen gün Behiç Ak'a çocuklar sormuştu ya, "Yazarken hangi duygu ile besleniyorsunuz" diye, işte onun gibi...
Aklından Düşünceler Geçen Çocuk, tıpkı her çocuk gibi olduğundan mı "başka bir niteleme"ye ihtiyaç duymamış, bilmiyorum.
Kaynak: burada
Kulağa sıradan gelen bir isim aslında ama o kadar sade kavramış ki çocukların aklından geçen düşünceleri.
Okuyan kişiyi çocukluğuna götürmemesi imkansız-bence-
İşte güzel/keyifli/muzip çocukluk anı'larımı bana hatırlattığı için bir öğle arasında sildim süpürdüm kitabı, geriye de "aklından düşünceler geçen Esra" kaldı :)
Arka Kapak'tan:
Rosalinde’nin yaşamı ona sürekli karışanlarla dolu: Annesi, babası, büyükannesi, büyükbabası, arkadaşı Fredi… Onu eleştirip öğütler veriyorlar. Oysa, Rosalinde’nin kafasının içindekileri, düşünce ve hayallerini kimsenin okumasına olanak yok! Ve Rosalinde mutlaka kaleci olmak istiyor Fredi’ye inat!..
Rosalinde adında okula giden ama kaç yaşında olduğunu bilmediğimiz bir kız çocuğu var. Annesi babası büyükannesi ve büyükbabası ile yaşıyor. Hikaye, büyükbabasının Rosalinde'nin aklından geçen düşünceleri okuyabildiğini söylemesiyle başlıyor. Ve Rosalinde de onu kandırmak için kötü bir şeyler düşünürken gülümseyip iyi bir şeyler düşündüğünde suratını asıyor :)
Bir olay örgüsünde geçmiyor aslında hikaye-ki benim sevdiğim taraflarından biri de bu- bir ailenin ve ailedeki küçük kızın yaşamından birkaç günlük bir kesit sunuyor.
Okurken Rosalinde'nin ve elbette çocukların hayal dünyasına hayran kalmamak mümkün değil.
Özellikle derslerden kendini ip cambazlığına götürme hikayesi inanılmaz.
Ancak elbette ki beni daha çok etkileyen bölüm; "beyindeki yanlış kıvrımlar" oldu.
"Rosalinde çok sinirlidir. Kendine kızdığı için iki kat daha sinirlidir. Sürekli bir şeyler unutmaktadır çünkü." 
Size kimi hatırlattı :) 
Evet,aynı ben...
Unutkanlıkları ile ilgili bir çözüm bulur "pembe ıhlamur" (adının anlamı imiş), gazete getirmeyi hatırlaması gerekiyorsa "gazete" kelimesini TAMAMEN unutacaktır, "gazete" DEMEYECEKTİR.Ve böylece "unutması gereken şey"i hatırlar :) Bunu kesinlikle ben de deneyeceğim. Keşke çok önce okusaydım bu kitabı, Behiç Ak'ın "Kim Kime Dum Duma" kitabını evde unutmazdım-herhalde-
Ama anlıyoruz ki unutkanlık da "beynin yanlış kıvrılması"ndan sebepmiş, kimse üzerime gelmesin yani :)
Diğer bir unutulmaz bölüm ise; "Pembe Ihlamur Ağacındaki Yuva" .
Rosalinde "Rosalinde" adının ona uyup uymadığını bulmaya çalışır. Rose, pembe; Linde ıhlamur Ağacı demek(miş). Rosalinde pembe bir ıhlamur ağacı  olduğunu düşünür, dalında da kuş yavrular vardır ve kedinin onu yemesine izin vermemelidir.
" Pembe bir ıhlamur ağacı, kedinin yavru kuşları yemesine izin vermez!" 
Nöstlinger "olması gereken"i değil de"olan"ı anlattığı için başarılı diye düşündüm özellikle bu kitabını da okuduktan sonra.
-Zorlama ve dayatma yok.
-"Sıradan" bir günden kesitler var.
-Rosalinde kaleci olmak istiyor çocuk doktoru ya da öğretmen değil.
-Derslerini pür dikkat dinlemiyor, hayallere dalıp gidiyor
-Sabahları her zaman mutlu uyanmıyor bazen sol ayağıyla uyanıyor ve kafasını askılığa çarpıyor ve huysuzlandığı için kimsenin onu sevmediğini düşünüyor.
Çocuğunuzun " başka kalıp"larda  büyümesi sizi daha mutlu edecekse, bence Nöstlinger ile tanıştırmayın.
Çocuğunuzun "kendi kalıbı" içinse Nöstlinger tam bir kaynak :)
Kitabın çevirisi Necdet Neydim'e ait. Yayınevi de Günışığı Kitaplığı.
Nöstlinger arşivi için onlara teşekkür borçluyuz sanırım.
Untmadan;
Bu kitapta hiç mi kötü/sevmediğim bir şey yoktu?
Evet vardı.
Çabuk bitti ve devamı yoktu...

HERKESE BUİKA DİNLEMELİ (Konser var bu akşam yaşasııın) SEVDİĞİ KİTABI OKUMALI, SÜTLÜ KAHVE TADINDA GÜNEŞLİ BİR HAFTA SONU DİLERİM.
* Doğum günü olanlar, piknik için bizi de bekleyin, salıncakta/ hamakta yer bırakın :)

Devamını oku »

24 Mayıs 2013 Cuma

Buika Konseri Öncesi :)

25 Mayıs 2013 yani yarın Buika konseri var.
Senede en fazla 1 kere konsere giden biri için heyecanlı bir durum tabii.
En son Aralık 2011'de İncesaz konserine gitmiştik.
Çok da güzeldi,
geçen gün de kuzen M.'nin önerisiyle Ayhan Sicimoğlu'nu dinlemeye gittik ama ben kim olduğunu ve ne çaldığını/söylediğini zaten orada öğrendiğim için konser istatistiğine bu amcayı koymadım. Ezgileri ve vokalleri keyifliydi.
Gelelim Buika'ya.
Ama önce benim müzik algımdan bahsedeyim ki "Neden Buika" diyip duruyor bu kız anlayın.
hemen her insanın müzikle bir algısı, bilgisi, sevgisi,ifade edişi vb. varken bende yok :)
Sanatın hemen her alanına el atmış, sevmiş, denemiş, sıkılmış bırakmış birisiyim ama müziğe ne ilgim var ne de bilgim.
Ama gel gör ki müziksiz çalışamam/kitap okuyamam.
İroniye geldik tabii burada :)
Çabuk sıkılan bir yapım da olduğundan radyo benim için en iyi çözüm iken Joy Fm'i keşfedene kadar kendime "karışık kaset" misali (evet, Uygar Şirin'e bir gönderme sayılabilir) bir liste oluşturmuştum.
İçinde yabancı rock, pop, MFÖ, Yenitürkü, İncesaz ve elbette vazgeçilmezim Björk ile..
Neticede teknoloji ilerledi ve biz radyoları "Karnaval" aracılığı ile dinleme başladık.(reklam oldu resmen:)
Ve ben orada "Buika" ile tanıştım.
Şarkılarını dinlerken-hemen her seferinde unutuyordum çünkü- "aa ne güzel şarkı kim söylemiş bunu" diyip bakıyordum ve karşıma Buika ablam çıkıyordu.
Adı tanıdıktı belki ama tanışma faslımız işte böyle oldu.
Bazı şarkılarını duyar duymaz gözlerim dolar olmuştu.
Sözlerini hala bilmiyorum ama onun sesi ve tınısı (sanırım müzikteki terminoloji böyle derdi) kalbimi ısıttı.
Bu kadar uzuuun bir giriş yapmamın sebebi de yarınki konser heyecanım.
Bu sefer tanışmak ve şaşkınlığımla ablayı şaşırtmak için çaba sarf etmeyeceğim- tabii kendisi sahneye birini çağırır ve ben kendimi atmazsam- :)
Sizi de konser öncesi hem popüler olan hem de benim sevdiğim şarkılarıyla baş başa bırakayım.
Dilerim yüzünüzde kocaman bir gülümsemeyle geçer hafta sonunuz,
Buika sonrası da burada buluşalım olur mu :)




Devamını oku »