Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




10 Ağustos 2014 Pazar

Anne(lik) Sohbetleri: Burcu (1 Anne) & İpek (1 Cimcime) :)

 "Hayat çocukla çok güzel" demişti bir yerde Burcu ve onu bu cümlesiyle tanıdım. İpek'le yaşadıklarını anlatırken zorluklardan bahsetse bile bu güzel cümleyi kurmaya devam ediyordu. "Aaa ne güzel bir yaklaşım" dedikten sonra 1 Baba 1 Anne'yi daha sıkı takip eder oldum. İpek sahiden benimle de konuşacak gibi bazı fotoğraflarında; tatlı bir cimcime :)

Merhaba Burcu,
Öncelikle İpek’in üçüncü yaşı hayırlı olsun, mutlu günler geçirin beraber. Üçüncü yaştan beklentileriniz neler J
Hoş geldin 3 yaş! diyoruz ve çok güzel günlerin bizi beklediğine inanmak istiyoruz belki de. Çok hızlı bir şekilde girdik ve beklemediğimiz davranışları her geçen gün maalesef cimcime göstermeye devam ediyor. Ağlayarak bir şeyleri yaptırmak istemesi, yemek yememesi (bu zaten hep olan bir şey bu sıralar çok fazla olmaya başladı), yaz ayında olmamıza rağmen çizme giymek istemesi gibi ve bundan daha fazlasını şuanda yaşıyoruz. İnşallah bu dönemden biran önce kurtuluruz. Üçüncü yaşımız ile cimcime üzerinde ki bütün kötü huylar gitsin, gelmesin bir daha diyoruz, tek beklentimiz bu galiba J

Anne olma maceran nasıl başladı?
Annelik çok güzel bir duyguymuş gerçekten. O iki çizgiyi gördüğüm an ve yaşadıklarımı hatta 2 Aralık 2010 gününü hiç unutamam. Eşim işinden ayrılmış ,biz biraz sıkıntılar yaşarken hiç ummadığımız biranda gelmişti cimcime. Onun bizimle olacağını öğrendiğimiz andan itibaren hayatımız biranda değişti, şansıyla, sürprizleriyle geliyordu.3 yıl aradan sonra gelen bu melek bizim için olgunluk sürecini oluşturuyordu. Anne oluyordum ve çalışan bir anne olacaktım. Korkuyordum ama karnımda tekmelerini hissedince kendime geliyordum. Güzeldi hem de çok güzeldi.

Kısaca doğum hikayeni anlatır mısın?
Her annenin doğum hikayesi özel ve güzeldir diyorum devamlı. Hayatımız o saatler arasında nasıl hızlı geçiyor değil mi? Ama benim ki o kadar hızlı geçmemişti. Saatler ilerlemiyordu.9 ay çok güzel geçti. Mide bulantısı ,yanma yada başka hiçbir şey yaşamadım. Bütün hazırlıklarımı kendim yaptım. Hiç oturmadım, devamlı hareket halindeydim ve bunun çok faydasını gördüm. 37. Haftama kadar çalıştım ve izine çıktığım 1.5 hafta içerisinde cimcime artık ben geliyorum demişti. Bir gün öncesinde Miniatürke gitmiş her yeri gezmiştim. Oradan alışveriş yapmaya gittik hatta akşamında da abimin düğünü yaklaştığı için hazırlıklarını bitirdim sanki sabahı doğum yapacağımı biliyormuş gibi. Bütün hazırlıklarımı tamamlamıştım. Gece başladı sancılar, tabi ben onların sancı olduğunun farkında değilim. Temmuz sıcağın da havadandır diye uyuyamıyorum, durmadan yataktan kalkıyorum. Evde yürüdükçe sancım gidiyordu, tekrar yatıyordum. Saat 00:30 da ilk sancı göstermişti kendini. Bu sancılar defalarca olmaya başlayınca, gecenin bir yarısı oturdum internet başına doğum sancısı hakkında araştırmaya başladım. Ve o zaman anladım ki cimcime geliyor.
Dakikaları tutmaya başlamıştım, eşime de bir şey söylemeden öyle sabahı yapmıştım. Sonunda saat 07:30 olmuş ve sancılar 15 er dakikaya inmişti. Artık eşime söylemenin vakti gelmişti ve eşim duyunca “bu saate kadar niye bekledin” diye kızmıştı. Hastanenin yakın olmasından yada doğumun kolay olacağını düşündüğüm için galiba bu cesaret bana gelmişti. Hastaneye gittik ,doktor kontrollerimiz yapıldı ve cimcime gelmiş fakat başka şeylerin de olması beklendiği için acil olarak karar vermem söylendi. Normal olmayacağı kesinleştiği için sezeryana karar verildi ve hemen doğumhane için hazırlandım. Kimseye söylememiştik hastane de olduğumuzu ,eşime de bir taraftan fotoğraflarımı çek diyordum, komikti ama çok güzel bir hatıra oldu bizim için.

İlk günlerde en çok hangi konularda zorlandın?
Ahhahh ilk günler gerçekten çok yorucu ve sıkıntılı geçti. Cimcime doymuyordu, sütüm vardı ama ben çok sıkıntılı olduğum için cimcimeye yansıyordu. Biraz da inatçı ve gazlı bir çocuk olduğu için ağlama krizleri çok yaşadık.

İşe döndüğünde İpek kaç yaşındaydı? İşe geri dönme kararını almak zor oldu mu?
Çalışan bir annenin doğum sonrası yasal hakkı maalesef 112 gün ile sınırlı. Doğum sonrasında bu hakkım bittiği anda İpek daha 3,5 aylıktı. Onu bırakıp işe gelmek çok kötü bir duyguydu benim için. Onun geleceği için çalışmak zorundaydım ve bütün zorluklara rağmen çalışmaya devam ettim, ediyorum da. İnşallah devlet annelere biraz daha önem verir de doğum izninin süresini arttırır !

Bildiğim kadarıyla İpek anneannesiyle beraber. Böyle olduğu için gönül rahatlığıyla ayrılıyorsun sanırım evden. Belli bir zaman sonra kreş ya da oyun grubu düşünüyor musun?
İpek doğduğu andan itibaren annemin kollarına gitti. Gece ağladığı zaman eşime annemi ara da gelsin dediğim de cimcime biranda sesini keserdi. Annem geldiğinde onun kucağında uyur, sakinleşirdi. Evimizin de karşılıklı olması belki de benim en şanslı olduğum yanım. Annem benden daha iyi bakıyor ve gözüm arkada hiç kalmıyor. İlerde hatta bu dönemler de kreş çok gündemimiz de. 3 yaşına kadar da oyun gruplarına katılmıştık, arada katılmaya da devam ediyoruz.

“İki yaş halleri” diye bir şey var mı gerçekten? (sendrom demeyi sevmiyorum ben) Siz neler yaşadınız?
İki yaş ,off off neler yaşamadık ki neler. Pedagoga gitmeyi bile düşünmüştük. Çalışan anne olduğum için bazen ona vakit ayırmadığımı fark ettim ve iş yerinden izin aldım, onunla çok güzel vakit geçirdim. Eşim işten gelince de onunla güzel vakit geçirdiler, hep sarıldık, sevdiğimizi ona devamlı söyledik. Kızdık ,sesimizi yükselttik ama çok pişman olduk. Bizi dinlemiyor, başıboş dolaşıyor, yapma dediklerimizi yapıyordu. Gerçekten kötü bir dönemdi bizim için. Tabi her çocuk farklı olduğu için yaşadıkları da farklı olabiliyor.

İlk olarak ne zaman “anne olmuşum ben” dedin J
İlk olarak, cimcime çok kötü hastaydı hatta bunu yazmıştım sosyal medya da .Çok sinirlerim bozulmuştu, hastaneyi ve oradaki doktorları o anda öldürebilirdim. Cimcime ateşler içinde yanıyordu, acile gittik ve çocuğuma yapmadıkları kalmamıştı. Buz gibi suyun içinde tutacaksınız demişlerdi. Tamam ateşi düşsün diye yapılıyor da ama bu diğer çocuklarla aynı yerde yapılmaz ki.Belki 10 çocuk birden o buz gibi suyun içine sokuluyor, çocuklar çığlık çığlık, kıyamet kopuyor ve eşimi yanıma almamışlardı. Yeter be! Dedim ve hastaneden çocuğumu alıp eve geldim. Bide utanmadan bana imzalatmışlardı, çocuğuma bir şey olursa sorumlusu annesidir diye. O gün sabaha kadar hiç uyumadım ve ateşi düşsün diye bekledim ve sabahta o halle işe gittim. O gün aklıma geldikçe hep ağlarım ve şimdide de çok doldum. İşte o gün “Ben Anne’yim” dedim iyi ki de Allah bu güzel varlığı bana nasip etmiş.

Uyku eğitimi vermiş miydin? (bizim gündemimizde bu konu olunca en çok onu merak ediyorum)
Uyku eğitimi gerçekten başlı başına bir konu bence. Biz cimcimeye özel bir eğitim vermedik. Her akşam saat 21:00 olduğunda pijamalarımızı giyer babamıza “İyi geceler babacım” diyerek kokulu öpücük göndererek yatağımıza yatıyoruz. 1 yaşından itibaren bu şekilde yapmaya devam ettik. Cimcimenin tek kötü tarafı bir yere gittiğimiz zaman uyumuyor. Saat kaç olursa olsun eve gidene kadar bizimle oturuyor.

İpek’in nasıl biri olması seni mutlu eder?
İpek çok bilmiş bir çocuk gerçekten. Kim görse 5 yaşında mı? diye sorar oldu. Konuştuğu kelimeler bazen bizleri bile şaşırtıyor. Cesaretli, mutlu, heyecanlı, sevgi dolu bir çocuk inşallah hep böyle olmaya devam eder.

1baba1anne’de hangi konulara yer veriyorsunuz?
1Baba1Anne dopdolu. Doğum hikayeleri ,yemekler, gezilecek yerler, kullandığımız ürünler, cimcimenin hayatı, anne-baba olarak katılmış olduğumuz eğitimler, girişimci/Blogger/çalışan anne-babalar ile yapmış olduğumuz röportajlar, güzellik, hayata dair ne varsa hepsini kolaylıkla bulabileceğiniz yaşam alanı.

Çokça gezdiğinizi biliyorum. Bebekli/çocuklu tatil/gezme konusunda neler tavsiye edersin?
#1Baba1AnneTürkiyeTurunda diyerek çıktık yollara ve gezmeye devam ediyoruz. Hayat çocukla çok güzel ve sakın çocuklarınızı gezmeniz, seyahat etmeniz için bahane etmeyin. Ailece yapılan her gezi özeldir ve dopdoludur, o an bir daha gelmez. Çocukla gideceğiniz yerlerin en önemli özelliği onlar için uygun olup olmadığı ve doktorunun olması. Bunlara dikkat ettiğiniz sürece her yer sizindir ve alın çocuğunuzu gezin.

İpekle beraber hangi kitapları okuyorsunuz?
Cimcimenin kitaplığı dergiler ve kitaplarla dopdolu. Aktivite kitapları, boyama kitapları her geçen gün artmaya devam ediyor. Masal kitapları en çok sevdiği kitaplar, arada kendisi de resimlerine bakarak anlattığı oluyor. Bu aralar kuzeni olacağı için Benim Küçük Kardeşim ‘i okuyup duruyoruz. Paylaşmayı hala öğrenemedik ve bebek geleceği için biraz sıkıntılıyız.

Ev-iş derken kendine vakit ayırabildiğin zaman dilimi kalıyor mu?
Herkesin en çok merak ettiği soru bu J .Hem çalışıyorsun, hem ev işi hem de çocuk hatta bir de blog. Bunların hepsine nasıl yetişiyorsun? Yetişebiliyor muyum bilmiyorum ama galiba bunları yaparken bazı şeyleri geri plana atıyorum. Kendime zaman kalmasına kalıyor da yine de ben rahat edemiyorum. Sinemaya gittiğimiz de bile aklım hep cimcime de oluyor çünkü eve geliş saatimizi biliyor ve bizi kapıda bekliyor. Kendime pek vakit ayıramıyorum o kesin, kuaför de geçen saatler dışında belki de J

Anne adaylarına neler tavsiye edersin?
Annelik çok güzel bir duygu. Allah nasip ettiği sürece anne olmayı sakın ertelemeyin. Çalışan 1Anne olarak akşam eve gittiğim zaman kapıda beni görünce “Annecimmm” diye sarılan o melek varya işte o bütün her şeye bedel. Gün içerisinde ne yaşıyorsanız yaşayın sakın onu eve taşımayın. Servise, minibüse bindiğiniz de yada iş yerinizden çıktığınız anda bütün sıkıntılarınızı atın ve çocuğunuza sarılmayı hayal edin. Hayal edin ki o size güç versin. Anne olmanın keyfini çıkarın, annesiniz diye de kendinize vakit ayırmayı unutmayın. Arada eşinizle birlikte dışarı çıkın, arkadaşlarınızla buluşun. Sizde insansınız ve bunlardan anne oldunuz diye vazgeçmek zorunda değilsiniz. Kendinizi arada mutlu edin ki aileniz de mutlu olsun.
Hayat çocukla çok güzel ! Sakın onları başka şeyler için bahane etmeyin.
Sevgiler güzel anneler-anne adayları.
Çok teşekkürler J
Katıldığın için çok teşekkürler; İpek’e koocamaaan öpücükler

Ben -maşallah diyeyim de- gezmelerine/katıldıkları etkinliklere yetişemiyorum :) 1 Baba 1 Anne'de sahiden güzel konu(k)lara yer veriyorlar. İpek'in tatlı dünyasını da takip etmeyi de seviyorum.
Ama sahiden, Burcu'nun da dediği gibi kendimize vakit ayırmayı unutmamak gerek...
Yeniden teşekkürler Burcu :)


Devamını oku »

9 Ağustos 2014 Cumartesi

4. Ay :)

Her ay hatta her gün değişiyor Elif, büyüyor maşallah :)
E haliyle sesi de gürleşiyor.
Bu ses tınısıyla bence opera sanatçısı olabilir :) Bugünkü doktor kontrolümüzde de doktoru-ben bebek olsam üzerine kusardım olanı- bu maharetinden mahrum bırakmadı yavrum. Odaya girerken bekleme odasında "agucuk bugucuk" yapan aileler çıktığımızda bize dehşetle bakıyordu. Bense gülüyordum, "hee benim kızım da böyle, ne var yani"...
Bekleme salonu demişken...
Tek boş yer kucağında minicik bebesi olan bir anneydi; onun yanına oturdum. "maşallah dedim, kaç günlük" kadın sevinçle "20 günlük" dedi. Bir dolu saçı olan ve hayata geldiğini henüz anlayamamış kara yağız bir oğlan vardı kucağında. Anne acayip yorgundu ve düşünceliydi. Diğer yanındaki anneye gaz damlalarını soruyordu. O an sohbete balıklama dalmak ve gazla ilgili tüm tecrübelerimi aktarmak, benden de taze olan bu anneye sarılmak ve "biliyorum zor ama inan geçiyor, en azından azalıyor" demek istedim. Yapamadım. Bir an duraksadım "aman ben de biliyorum geçeceğini, sen ununu elemişsin tabii" der miydi. Ya da iki satır güzel cümleyle moral bulur muydu diye hala aklımda.
Bu ay "yabani hayattan medeni hayata" da Elifle beraber geçiş yaptım. O nasıl oldu?
Mesela ilk defa bir arkadaşıma yanımda karabalık yokken gittim ve tüm gün orada vakit geçirdim. Arkadaşımın da bebesi vardı; sahi siz de onu tanıyorsunuz :) Çok güzel bir gündü...
Sadece "merhabalaştığım" komşularım bebek hayırlamasına gelmek istediler ve ben evi,"normalde olsa ancak yarım saatte toplardım" seviyesinden "5 dakikada topladım işte ya" seviyesine getirdim. (bir nevi tozlar halı altına süpürüldü ama olsun :) Komşum gelmek istiyoruz deyince bendeki ilk soru: "Ne yersiniz" :)) O kadar alakasızım yani... Aslında ramazan ayında olduğumuzdan oruç musunuz demek istemiştim ama laf ağzımdan öyle çıktı... BDK ile de konuşamamıştım ya; aynı mesele. Yazarken daha rahatım da yüzyüze olunca otomatik tuşuma basılmış gibiyim; "evet"ler ve "hayır"lar ancak çıkıyor; "this is zemin" gibi :) 3 komşu geldiler ve gayet de iyi geçti muhabbet. Hatta geçenlerde de ben ilk defa karşı komşuma geçtim hem de Elifle.
Ve birkaç gün önce de çocuk parkında başka bir komşumu görüp yanına gittim. (normalde kaçardım, maazallah benimle konuşur falan diye :) Onun da iki tane oğlu var. Biraz konuşunca bana "çok yorgun görünüyorsunuz" dedi; işte o an parktaki tozlardan bazıları gözüme kaçmış olabilir :/ Kısacası "yabani" bir insandan "sosyal"liğe ve medeniyete adımlar attım kendi çapımda. Elifle beraber büyüyorum sanırım ben de çünkü onunla çok şey öğreniyorum.
Bu ayın en tatlı gelişmesi elbette ki tatilimiz oldu. "Bebekli tatil"den bir acayip korkuyordum. (nasıl gözümde büyütmüşsem artık) neyse ki gözümde büyüttüğüm kadar olmadı hiç, çok şükür.
Kolik ne durumda diye soracak olursanız... Sormayın :) Arada birbirimizi gıdıklamaya devam ediyoruz ve hakkında neredeyse hiç konuşmuyoruz. Bize koliği görmeye gelenleri de esefle kınıyoruz...
Elif maşallah eline geçen nesneyi bırakmayan,itinayla ağzına götürüp tadına bakan, bolca gülümseyen, muziplikler peşinde koşan, dönme çabalarından mutlu olan tatlı bir bebek oldu bu ay.
ultra şahane yaratıcı "4" pozum :)
Bu ay ilk defa "yenidoğan" olmadığını, "bebek" olduğunu anladık Elif'in... 
Akşam üzerleri daha sık dışarı çıkıp-neredeyse her gün- temiz hava almaya çalışıyoruz. Bu durum onun da hoşuna gidiyor. Dışarıdakiler de bizi tanıdı. "Bugün uyudu/uyumadı" diye takip ediyorlar.(benim derdim uyutmak değil halbuki temiz hava alsın yeter)
Bu ay da "bebeme tek başıma bakabiliyormuşum" halim bana güven verdi. Ama sorun şu ki Elif azıcık ucundan zor bir bebek olduğundan birinin de bana bakmasına çok ihtiyaç duydum. Sanırım önümüzdeki günler anneler dönüşümlü olarak destek olmaya gelecekler. Yaşasın anne yemekleri :)
Baba-kız ilişkisi sahiden farklıymış a dostlar.. Bana ağlayan bebe, babasını kapıda görünce kahkaha atmaya başlamıyor mu... Valla kızasım geliyor ama kızamıyorum. onlar mutlu olsunlar yeter :)
Bugün doktora önceden hazırladığım sorularımı sormaya çalışırken -karabalık o sırada Elif'i sakinleştirmeye çalışıyordu, bense sesimi doktora duyurma çabasındaydım- doktor döndü ve "geçen ay ne yaptıysan bu ay da aynısından yap, yeter" dedi :)) Sanırım kısa kesmek istedi :) Alıştık onun bu hallerine. "Annesi bu kız biraz cazı" da dedi ama ben yine oraları duymadım. "size yapıyor aslında" falan dedim bir de utanmadan :) Doktor en son dayanamayıp Elif''e "kız valla başımı şişirdin ha" dedi. Kızarak demedi ama benim yine de gülesim geldi. Doktoru sevmiyorum ya- niye başka doktora gitmiyoruz değil mi :) - "ohh ya "dedim içimden. Ağlama sesini sevmeyeceksen niye çocuk doktoru olursun ki değil mi?
İnsanlar Elif'i bana değil de babasına çaktırmadan seviyorlar :) Karabalık kızına pek düşkün çünkü :) Neyse ben dengeyi buluyorum sanırım. Görenin kucağına veriveriyorum Elif'i :)
Bir de "asla yapmam deyip de yaptığım ve o lafları bir güzel yuttuğum" neler var,onları not alıyorum. Sanırım yakında paylaşırım. Neler demişim vakti zamanında... Ne safmışım ben yahu :)

HERKESE ELİFTEN-BABASINA ÇAKTIRMADAN- EN BİR TATLI GÜLÜŞLER :)
Devamını oku »

7 Ağustos 2014 Perşembe

Anne(lik) Sohbetleri: Bilunsen & Peranil :)

Hamileyken tüm ihtiyaç listesini -neredeyse- tamamladığımızda geriye sadece "loğusa tacı" kalmıştı. Evet o olmadan doğuramazdım :) Normalde takı, toka kullanmayan, makyaj yapmayan birine göre bir hayli havalı bir model seçmiştim çünkü tasarım bilun şendendi. İşte onunla böyle tanıştık ama onun haberi yok çünkü Peranil'e henüz yeni kavuştuğu için bir de ben meşgul etmeyeyim diye mail atmaya cesaret edememiştim. Derken instagram hesabından yaptığı çalışmaları ve Peranil'i mutlulukla takip ettim ve konu çocuk kitapları olunca yollarımız iyice kesişti. Benim için oldukça zor görünen harika tasarımlarla #peranilinmaceraları konulu fotoğraflar çekiyor. Lafı çok uzattım ama bu yetenekli anneyi ve ismi bana masalı çağrıştıran tatlı Peranil'i kendisinden dinleyelim:

Bilun Merhaba;
Öncelikle annelik maceran nasıl başladı?
Aslında çok korktum anne olmaktan. Bir yandan istiyordum bir yandan da fena halde korkuyordum sorumluluktan. Hayattan zevk almasına alıyor, eğleniyordum ama iş bu dünyaya çocuk getirmeye gelince kötü bir yer gibiydi. Sonra düşündüm, düşündüm ve baya düşündüm J Dünya çok da kötü bir yer değildi aslında. Ve sonunda Pera Nil’i çağırdım.
2013 yılının Anneler Gününden iki gün önce tuhaf bir hisle uyandım. Test yapmayıp, iki gün bekleyeyim dedim ama dayanamadım. Testi yaptım ve silik ikinci çizgi ile çok yakın arkadaşım Sıla’yı aradım. Testi yineledik. Yine aynıydı. “Oldu bu iş” dedi Sıla J Kan testi sonucuyla tescillendi ve aslında benim için zorlu süreç başladı. Çok fazla okuyup, bilmek iyi değil aslında bazen. Yok boş gebelik mi, mol gebelik mi falan diye uykusuz günlerin ardından, ikili testler, üçlü testler, detaylı ultrasonlar derken zaman çabucak geçti.

Kısaca doğum hikayeni anlatır mısın?
16 Ocak 2014.. 2 günde bire inen kontroller için hastaneye gittik annem ve çok yakın arkadaşımla. Günü zaten dolmuş olan Pera Nil’in gelmeye niyetinin olmaması bir yana, bir de kanala yakın olan kafası gittikçe yukarı çıkmıştı. Üstelik erken başlayan sancılar son bir haftada geçmişti. Doktorum Başak Hanım, “yok” dedi, “iyice yukarı çıkmış.” Sezaryene karar verdik o anda. Akşam üzeri dörde doğru sedye üzerinde doktorum Başak Sel ile ameliyathaneye indim.
16:06'da tiz bir ses duydum. O duyduğum tiz ses anlıktı. Ama sonra sağ tarafıma getirilip, ilk kontrolleri yapılırken bastığı yaygara ile ameliyathanede baya iz bıraktı Pera Nil hanım :) Ve kara saçlı kızım bana doğru yanaştırıldığında, yanağı yanağıma değdiğinde gözlerini açıp açıp bana bakmaya çalıştığında hiçbir şey düşünemedim. Kara kızım yanımdaydı ve o an benden mutlusu yoktu.. Rüya gibiydi. Sanki upuzun bir uykuya dalıyordum günlerce süren uykusuzluğun ardından..

Peranil’i kucağına ilk aldığında neler hissettin; sizinkisi ilk görüşte aşk mıydı?
‘Bu benim mi?’ dedim. Tarifi yok o anın ve ondan sonra yaşanılan her anın. Bin şükür ve sonsuz minnet.. Allah her isteyene nasip etsin. Çok başka. Anlatılmıyorki, bilirsin.. :)

(En çok merak ettiğim soru) #peranilinmaceraları nasıl oluştu; fikir aklına nasıl geldi ve sürekli yeni bir şeyler üretmeyi nasıl başarıyorsun? (yapamam biliyorum ama belki minik esinlenebiliriz :)
Pera Nil dünyaya gelene kadar aklımda böyle şeyler yapmak yoktu. Ancak Pera dünyaya geldikten sonra hatıra olarak her ay bir fotoğraf çekmeyi düşündüm. Pera Nil’in 1. Ay fotoğrafını değişik bir şekilde çekmek istiyordum ve daha önce yurtdışında örneğini gördüğüm bir şekilde ben de kızımı kumaşlarla kelebek yaptım :)
#peranilinmaceralari için, kitaplar, filmler, günlük iş ve rutinler, en önemlisi masallar bize yol gösteriyor. Pera Nil’e kitaplar okuyup, hikayeler anlatıyorum. Bunlar bizim en önemli esin kaynağımız.

Bildiğim kadarıyla tasarımcısın ve evden çalışıyorsun. Hem bebek bakımı hem de evden çalışma zor oluyor mu?
Aslında şu ara her siparişi kabul edemiyorum. Çünkü zamanımın neredeyse tamamı Pera ile geçiyor. Onunla oyun oynamak, dans etmek, ona şarkılar söylemek öncelik benim için, her anne gibi. Geceleri çalışıyorum genelde. Pera uyuduktan ve ona süt sağdıktan hemen sonra.

Çok güzel tasarımların var. Peranil’e yaptığın özel şeyler oluyor mu?
Çok çok teşekkür ederim :) Pera’ya bu yaz için şapkalar yaptım. Ama o da benim gibi takıp, takıştırmayı pek sevmiyor gibi :) Gerçi eskiye oranla bant tutuyor en azından saçında. Anneannesi ve teyzesine çekerse çok süslü olur :)

Peranil ile bir gününüz nasıl geçiyor?
Sabah gülücük ve konuşmalarla geçen bir sürenin ardından, müzik dinleyerek mama / süt hazırlıyoruz. Genelde klasik müziği sabahları dinliyoruz. Pera Nil, koltuğunda eline geçirdiği hışırtılı oyuncaklarla, tahta kaşıklarla beni izliyor, çünkü aynı zamanda komik bir şekilde dans ediyorum :) Kahvaltının ardından yere uzanıp, birlikte kitap okuyoruz. Gün içinde bir fotoğraf seansımız oluyor. Ayına uygun, kitaplardan ve internetten bulduğum, bazen birlikte ürettiğimiz çeşitli oyunları oynuyoruz. Oyun saatlerini çok seviyor. Bu arada bebekler çok küçük haftalıklardan itibaren ebeveynini taklit edermiş. Bu bilgiyi öğrendiğimden beri, elimden kitap, broşür, dergi düşmüyor. Sonra mutlaka yürüyüşe çıkıyoruz. Temiz hava hem ona hem bana iyi geliyor.
Uydurmasyon şarkılarımız var, neşeli ritmlerden oluşan. Danslar ediyoruz, hikayeler anlatıyorum, birlikte gülüyoruz. Hep söylüyorum; müzik, beynin yapılanmasında, mantıksal düşünmenin gelişmesinde çok etkili. Müzik ve doğa sesleri dinleyen bir bebeğin daha gelişmiş bir beyne sahip olacağını ve belli zeka alanlarında üstün olacağını gösteren çalışmalar var. Bu da çeşitli müzik türlerini dinlemesinden geçiyor. Pera’ya elimden geldiğince her tür müziği dinletmeye çalışıyorum.
Uyku saatlerinde Ninni Perisi adlı cd’yi dinliyoruz. Yemek esnasında da genellikle Dede Efendi Ney taksimi. Gerçi bu ara ek gıdayla tanıştık ve biraz sorunluyuz :) Sebze pürelerini pek haz etmiyor ama meyveleri seviyor allahtan. Müzik tam anlamıyla ruhun gıdası ve müzik eşliğinde yaptığım masaj onu çok rahatlatıyor. Normalde onu sırt üstü tutmak mümkün değil ama masaj ve müzik onun dinlenmesini sağlıyor. Akşam uykusundan önce ılık bir banyo ve sonrasında yine kısa bir masaj ve yemek. Sonrası tatlı rüyalar :)

Annelik konusunda en çok hangi konularda zorlandın?
Korkularım var. Gelişimiyle, eğitimiyle ilgili. Yani yanlış yapmak istemiyorum ama elbet hatalar yapıyorumdur. Büyüdüğünde küçüklüğünden hiç yara taşısın istemiyorum. Sonuna kadar ‘oh be ne güzel çocukluktu benimki’ desin.  Her anne gibi ben de çocuğum güzel anılar biriktirsin istiyorum. En çok zorlayan beni bu şimdilerde.

Uyku eğitimi verdin mi; vermeyi düşünüyor musun?
Verdim ama çok katı bir eğitim değil. Gündüzleri uykuya dalmakta çok zorlanıyordu, onun için verdim. Şimdi iyi çok şükür :) Bebeğin ağladığı eğitimler bana pek sağlıklı gelmiyor açıkçası. Belki şimdi belli bir düzene sahip oluyprlardır ama ilerde stresle başa çıkma konusunda zorlanacaklarını düşünüyorum.

Bebek bakımıyla ilgili çok okuduğunu biliyorum. Peki sence bebek bakımı cidden kitaplardan öğrenilebilir mi? Bir de kitapta yazan şeyleri günlük hayatta kullanamadığında kendini kötü hissediyor musun yoksa o kitaplar sadece danışmak için mi?
Kitaplar benim için bir danışma kaynağı. Anneannelerden öğrenilenlerle kitaptakileri birleştirip, annelik içgüdüsüyle karar veriyorum her konuda. Bebek bakımı kitaplardan direkt öğrenilmez belki ama çok yol gösterici oluyor. O kadar araştırma boşuna yapılmıyor sonuçta :) Her çocuk ayrı bir kitap ve onlar bizi şahane bir yönlendirme yeteneğine sahip.

Peranil ileride nasıl biri olursa sana kendini iyi bir anne gibi hissettirir?
Kendi olsun. Dimdik bassın yere. Kendi kararlarını kendi verebilsin ve kararlarının arkasında dursun. Güçlü ve azimli olsun her daim. Vicdanlı bir insan, hayırlı bir evlat olsun. Ancak o zaman mutlu olabilirim ben..

Birlikte hangi kitapları okuyorsunuz?
Hamileliğimden beri kitaplar okuyorum Pera’ya. 1 aylıkken en çok Küçük Prens’i dinledi benden. Küçük Kara Balık, Şeker Portakalı, Bir Şeftali Bin Şeftali. Sonra @2balik* ile tanıştık ve sayesinde Feridun Oral, Sara Şahinkanat’ın kitaplarına hayran olduk J Şimdi her gün böyle kitaplar okuyorum Pera Nil’e. En çok “Baloncu Dede ve Üç Küçük Yaramaz” ile “Üç Kedi Bir Dilek”i seviyoruz. “Anne Ben Kimim” ise benim favorim :) (*Valla bu biziz :)

Bir dolu aktivite yapıyorsunuz; ben yetişemiyorum J fikirleri kitaplardan bulup kendinize mi uyarlıyorsun?
Evet kitapları, internet sitelerini iyice inceleyip, Pera’nın ayına uygun aktiviteler uyduruyorum. Bazıları kitaplardan direkt yaptıklarım, bazıları da Pera ile oynarken şekillenenler. Zaten gelişimi takip edince neler yapabileceğini az çok anlıyorum artık.

Anne adaylarına neler tavsiye edersin?
Öncelikle çok fazla akıl veren, bilgi paylaşmak isteyen olacaktır. He deyip, geçmek, bazen gerçekten dinleyip, öğrenmek en güzeli. O büyük buluşmayı düşünüp, bebeklerine sonsuz odaklansınlar. Hayatın en anlamlı anı o çünkü. Sonrası için hiç endişe etmeye gerek yok, kitaplar, büyük anneler ne güne duruyor? :) Hele o miniciğin verdiği güçle edilen hareket, annelik içgüdüsü ile bağlanma. Müthiş bir şey!

Katıldığın için çok teşekkürler. Peranil’e kooocaman sevgiler…
Asıl ben çoook çok teşekkür ederim şahane sorular ve bana vakit ayırdığın için. Öpüyoruz sizi çook çok <3

Bilun Şen ile nereden nereye :) Hiç takmayacağımı bildiğim loğusa tacından annelik sohbetine uzandık... 
Paylaşımlarını heyecanla bekliyorum; Peranil'e yepyeni maceralarda güzellikler diliyorum.
*3 Kedi 1 Dilek'i de maceranıza katarsanız (benim favori kitabım) çok mutlu olurum :)




Devamını oku »

6 Ağustos 2014 Çarşamba

Anne Olmak-2

*Anne adayları bu yazıyı bebişlerini kucağına alınca okusunlar olur mu;gözleri korkmasın :)
Elif az önce uyudu. Uyudu derken "uyuttum" demek istedim :) Ve her an uyanabilir. Uykuya geçişi zor ve çok çabuk uyanıyor. Az uyku yetiyor desem yetmiyor çünkü gözlerden belli. Kıpkırmızı ve "anne beni uyut" diye bakıyor. Bazen "nerede hata yaptım" diye düşünüyorum. "Benim çocuğum neden yatağına koyduğum gibi kendisi uyumuyor?" İşte asıl hatalı olan bu soru; şimdi daha iyi anlıyorum. Karşılaştırma ve kıyaslama daha 4 aylıkken başlayacaksa yazık yavruma. Evet her bebek farklı; tıpkı her insanın farklı olması gibi. Sanırım bir yerde biz bunu kaçırıyoruz,ya da ben kaçırıyorum diyeyim de kimseyi zan altında bırakmayayım.
"Kitap gibi" bebekler yetiştirmek istiyoruz. Her şey kolay olsun, zorlanmayalım.
Daha önce hiç bu kadar -aynı anda- hem çaresiz hem de aşırı mutlu hissetmemiştim.
Sanırım buna "anne olmak" deniyor.
Daha henüz yolun çok başındayız ve ben çok yorulduğumu hissediyorum. Dün şöyle bir kendime dönüp baktım ve "ne kadar mızmız biri oldun sen" dedim. (bilmeyenler için, evet önceden de mızmız idim ama bu kadar da değildim sanki...) Zorluklarla mücadele etme konusunda fena tökezledim sanırım.
Suçu hep başkalarına atmaya alıştık ya bu kez de "kolik"e atayım ben :) Ama sahiden kolik beni/bizi çok yordu.
Taze anne olmuş her kadının yaşadığı gelgitleri yaşıyorum sanırım; farklı bir şey yok yazacağım.
Ama hep hatırlamak istediğim bir şey var ki o da şükretmek.
Kendimi evet bazen o kadar çaresiz hissdiyorum ki "yetiş anneeee" diyesim geliyor.
Geçen gün karabalık bana çok güzel bir cümle kurdu; yorulduğumda aklıma onu getiriyorum.
(hastalanmıştım ve uzanmak istiyordum ama Elif'e de birinin bakması gerekiyordu ve ben annem mi gelse acaba diye paniklemiştim.) Bana dedi ki " Hani sen ihtiyacın olduğunda anneni çağırıyorsun ve o meşgul de olsa hasta da olsa hemen koşup geliyor ya; işte şimdi sen de annesin ve Elif'in sana ihtiyacı var. Şu an hastasın ama kızınla ilgilenmen gerekiyor." İşte buna benzer bir şey söyledi.
"hııııııı cidden ya sahi ben anne oldum değil mi" dediğim an'lardan biriydi.
İnsan "ha deyince" anne olmuyor bence ya da ben olmadım diyeyim.
Şimdiye kadar en çok zorlandığım konu kolik ve uyku(uykusuzluk değil, Elif'i günde 3487.kere uyutmaya çalışmak) oldu.
Kolik konusunu daha önce yazmıştım zaten; yinelemeyeceğim. Şiddetinde ve sıklığında çok şükür azalma var ama bazen öyle umulmadık an'larda tutuyor ki "ne oldu ki" demekten kendimi alamıyorum. (bize misafirliğe gelip de "e şu meşhur koliği bir de biz görelim" diyen sevgili insanlar; size de ennnn derin sevgilerimi gönderiyorum,sanırım siz anladınız.)
Uyku eğitimi konusunu çok araştırdım. Feber mi Tracy mi West mi :) Bir taraftan da bozulmayın ama bana komik geliyor bir kitaba veya bir yaklaşıma göre bebeği kalıba sokmak. "Doğru" yu arama halidir annelik demişti ya kuzenim, hakikaten öyle. Bizim için doğru olan ne onu bulmaya çalışıyorum.
En güzeli bilinçli ebeveynler olup araştırıp okuyup anladıklarımızı kendimize ve bebeğimize uyarlamak olacak sanırım. "6 aydan önce uyku eğitimi verme" diyor tüm danıştıklarım(çocuk psikologu da dahil). Elif gözüme bazen kocaman gelse de gerçekten minicik bir bebek çünkü henüz 4 aylık... Kokuma ihtiyaç duyması da doğal sanırım.
Ben kucağımda sallayarak uyutuyorum Elif'i. Kolikten bize miras bir sallanma halimiz var.
Kaç aylık oluncaya kadar sallayabilirim bilmiyorum çünkü cidden yorucu bir işlem. Hele ki uyutmak için harcadığım süreden daha kısa sürede uyanıyorsa bebeğim :)
İşte o an "gel Tracy abla da öğret bize şu işi" diyesim geliyor; ona da Allah rahmet eylesin. Kitap yazmasa ne yaparmışız bilmiyorum :)
Geçen gün bir abla bana"aaa kucağa alışmış bu; ayakta salla ona alışsın."dedi.(sanki o daha iyi bir şey :) Onu da bir sefer denedim ama gülmekten yapamadım. Bilmiyorum neden komik geldi. kendime dışarıdan bir gözle baktım, yapamadım. Ki zaten o da zor bir şey. Elbette ki en güzeli bebeğin kendi yatağında ve kendi kendine uyuması yani bunu öğrenmesi. Sanırım bunun için Elif'in bana ihtiyacı var. Benim de ona :)
Yine aynı abla bana "kolların çok açık tabii bu çocuk gazlı olur"derken (ki ayağımda çorap var bu sıcakta çünkü ben kansızlıktan yaz-kış üşüyebilen biriyim) aynı cümlede "Rusların çocuk yetiştirme tarzına bayılıyorum; minicik çocukları atıyorlar soğuk sulara dipçik gibi oluyorlar sonra" dedi. Bu iki cümledeki "anlam kargaşasını" bulunuz :) Ya da sizi yormayayım şu yazıyı okuyun yeter..8Kuzenim göndermiş bana :) Türk anası genlerinden nasıl çıkacaksa dipçik çocuk :P
Okuma-yazma öğretmek gibi düşün diyordu bir yerde; uyumayı öğreteceksin. 2 anne de beni sonsuz destekliyor çünkü belimde kolumda daha şimdiden ağrılar oluştu. Bazen aynaya baktığımda kendimi tanıyamıyorum; bu yorgun bakışlar benim mi diyorum? Bu da bir süreç ve geçecek inanıyorum.
6 aylık olana kadar araştırmaya ve okumaya devam etmeyi planlıyorum. şimdi de saldım çayıra yapmıyorum elbette ki. Uykusu gelmişse hemen kucağıma almayıp yatağına bırakıp güzel bir uyku müziği açıp yatağında oyalanmasını izliyorum bazen de odadan çıkıyorum. Aşırı uykusuz bırakmamaya çalışıyorum; çünkü sonrasında endorfin salgılanıyor ve durum daha da zorlaşıyor. Kendi içinde beslenme-aktivite-uyku rutini kurmaya çalışıyorum. Fark ettiyseniz "your time"yok... O pek nadir oluyor onda da bu satırları yazıyorum ya da yemek yiyorum :) "Felaket uykusu" dedikleri 30-45 dakikalık gündüz uykusu bitmek üzereyken yanında oluyorum ve yeniden uyutmaya çalışıyorum.
Dışarı çıkmalarımız bu ara seyrekleşti; onu da havalara bağlıyorum.
Mutlaka her gün yoğurmaca/banyo/mini masaj gibi aktiviteler yapıyorum.
Yazınca rahatladım biraz :)
Biliyorum bu yorgun günler de geçecek ve Elif ne ara büyüdü diye hüzünleneceğim(z).
Elif'e baktıkça "bu günleri bir daha gelmeyecek,tadını çıkar" diyorum ama bu ara gece uyanmaları  da sıklaştığından olsa gerek hem geceye hem gündüze yetişemiyorum.
Sevgili karabalık, akşam 6.05'ten itibaren bana verdiğin desteğin olmasa hele hiç yapamazdım :) Geceleri de çoğu mızlanmaya sen bakıyorsun ama yine de "iş" annede bitiyor. Sanırım o yüzden annelik kutsal...
Allah isteyen herkese nasip etsin çünkü tarifi olmayan çok güzel bir duygu.
Yorgun olduğumda, çaresiz kaldığımda çok üzülüyorum. Hayalimdeki anne tipi bu değil çünkü. Ama "mükemmel anne" de değil. Evde 4 çeşit yemekli, temizliğini de yapmış, bebeğinin tüm fiziksel ve ruhsal ihtiyaçlarını karşılamış, your time'ını da yapmış ve hala gülümseyebilen biri varsa (ve bunları her gün yapabilen) inanın takdir ediyorum. Ama o ben değilim :)
Bazen aklıma şu da geliyor; beceremediğim için karalıyorum gibi olmasın ama şimdi uygulanan yöntemlere de 10 yıl sonra "aa ne kadar yanlış yapmışlar, tam tersini yapalım şu an" da denebilir :)
Annelik sanırım biraz da böyle bir şey: iki kalp bir arada :)
Yaşadıklarımı ara ara buraya yazmaya çalışıyorum ki unutmayayım ve ne olursa olsun şükretmeye devam edebileyim. Bu benim için önemli çünkü.
Bu arada annelik sohbetlerinden çok çok çok şey öğrendim. Bir annenin "ak" dediğine diğeri "kara" diyor ama ikisi de mutlu...Bence olayın özü de bu. Çok tatlı annelerle devam ediyor/edecek bu sohbetler; hepsine yeniden teşekkür edeyim.
İç dökme yazısı gibi oldu ama ne yapalım bazen ona da ihtiyaç oluyor.
* Bu yazıyı da okumak isteyebilirsiniz; teşekkürler acemi anne :)

HERKESE MUSMUTLU GÜNLER :)
Devamını oku »

4 Ağustos 2014 Pazartesi

Annelik Sohbetleri: Çılgın Anne Tangül ve Mavi Saçlı Kızı Çağla :)

Annelik sohbetlerinde bu kez çok sevdiğim kuzenim Tangül var. Çağla doğduğunda ben 13 yaşındaydım :) Şimdi o Elif'i kucağına alıp severken ben kendi halimi hatırlıyorum. Tanıdığım en xl annelerden biri olan anası da 6 aylık hamileyken basketbol oynayan(zaten milli yüzücü :) ek gıdaya da pizzanın yumuşak yerleriyle başlayan çılgın bir hatun.

Çağla 3 sene önce  ciddi bir rahatsızlık geçirmiş; 3 ay komada kalmıştı. O günlerde bile soğukkanlılığını yitirmemesine hayran olduğum kuzenimin pek eğlenceli bir bebek büyütme hikayesi var:

Tangül Merhaba,
Sen yabancı değilsin o yüzden vurucu bir soruyla başlamak istiyorum. Kolik mi ergenlik mi J(seç birini J
Gerçekten vurucu oldu J şimdi bebeği kolik yüzünden uykusuz anneler feryat edecek ama kolik diyorum. En azından bebenizin nerede olduğunu biliyorsunuz. Bunu sadece kendi kızımla olan maceramdan yola çıkarak söylemiyorum, doğal olarak aynı yaşlarda pek çok anne ile dertleşiyoruz. Ergenlik gerçekten zor bir süreç. Her çocuğun farklı sorunları oluyor ve bazen o kadar çaresiz kalıyorsunuz ki öylece duruyorsunuz. Kolikte de aynı duygu var ama ergenlikte çocuğun sizi çaresiz bırakma kapasitesi inanın çok geniş. Diline piercing yaptırmaktan vazgeçirmeye çalışmaktan, eve geliş saatini belirlemeye, odasını toplamaktan, şimdi gülerken neden bir anda ağlamaya başladığını anlamaya çalışmakla geçen bir dönem… Üstelik etkileri, okul, meslek seçimi olsun, arkadaş seçimi olsun, bir ömür boyu sürebiliyor.

Annelik maceran nasıl başladı?
Annelik maceram maceralı başladı J Ben hayatımın hiçbir döneminde çocuk çok seven biri olmadım, kaçarım ben çocuklardan. Genellikle onlar beni çok sever, iyi geçinirim ama çocuğum olsun, olmasın diye hiç düşünmemiştim. Etrafımda bebek/çocuk da pek olmadı. Olduysa da ben ilgilenmemişimdir JYüksek lisans ve ilerisini düşündüğüm için evlendikten sonra çocuk olsun diye de düşünmedim açıkçası. Daha evliliğimizin başında yurt dışında yüksek lisans yapmak üzere çalışmalara başladığımızda hayatımın sürprizi oldu hamileliğim. Hatta akrabalarımız hemen soruyor tabii, “bebek ne zaman” diye. Ben onlara kızdım bir sürü “ne bebeği, benim bebeğe zamanın yok” diyerek. Ama hamileymişim ben bunları söylerken. (neymiş büyük konuşmayacakmışız J) Hamileliğim iyi geçti neyse ki. Hiç sağlık sorunum olmadı. Hareketli bir hamilelik geçirdim. Gezmediğim yer kalmadı diyebilirim. Ben tüplü dalış yapıyordum. Hamile olduğumu öğrendikten sonra dalmadım tabii ki de en son sekiz aylık hamile olarak teknedeyken, benim teknede doğuracağım iddiaları vardı. Anneliğim hep maceralı ve gezmeli oldu. Çağla’yı 3 aylıkken alıp yüksek lisans için ABD’ye gittik. İlk bebek/çocukluğunu orada geçirdik. Bence annelik zaten başlı başına maceraymış. Biz Çağla’yla birlikte üstüne bayağı macera ekledik...
BU FOTOĞRAFTA YAKLAŞIK ALTI AYLIK HAMİLEYİM J))
Kısaca doğum hikayeni anlatır mısın? Sizinkisi de Çağlayla ilk görüşte aşk mıydı J
Çağla’nın doğumu da maceralı oldu J 37 haftaya girmek üzereydik. Ben gece Çağla’nın rahat olmadığını hissettim. Tamamen içgüdü. Az hareket etmişti. Doktora gidelim istedim. Sabah kalkıp hemen doktorumuza gittik. O da biraz dinledi, kalp atışlarına baktı. Sonra “biraz dolaşın gelin” dedi. Biz de, unutmuyorum, PTT’de telefon faturası yatırdık, bayağı da sıra bekledik, yemek yedik, Tunalı’da gezdik, doktora geri gittik. Doktor “acil almamız lazım” deyince kalakaldık. Ben yemek yediğim için beklemek zorunda kaldık, yoksa doğrudan doğumhaneye gidiyorduk J Ben de normal doğum isteyenlerdendim. Üzüldüm sezaryen olacak diye ama yapacak bir şey yok. Acil durumlarda ben ekstra soğukkanlı olurum. Hatırladığım fazla heyecanlanmadığımdı. Göbek bağı boynuna dolanmış o nedenle erken gelesi varmış benim kuzumun. Ben daha önce duyduğum işte ilk görüşte aşk, görünce tanıma, kokusunu tanıma gibi hikayeleriyaşamadım. İlk şoku atlattıktan sonra bizimkisi birbirini tanıdıkça aşık olma gibi oldu. Çok değişik bir duygu orası kesin ama ilk anda açıkçası fazla bir şey anlamadım.O kadar minik, muhtaç ve çaresizdi ki JYeni annelere duyurulur, büyüdükçe, tanıdıkça, paylaştıkça, daha çok seviyorsunuz.

Annelik konusunda en çok hangi konularda zorlandın?
Benim için en zoru ilk aylardı. Hem ne olduğunu anlamadım, hem tecrübesizdim, hem de yeni bir ülkede okumaya çalışıyordum. Babasıyla beraber baktık orada. Farklı dersler alarak kendimiz büyütmeye çalıştık. Zordu gerçekten. İki yıl doğru düzgün uyumadım. O uyuduğu zamanlarda da ödev yapıp ders çalışıyordum. Sonra da zorlandığım zamanlar oldu ama ilk aylardaki gibi hiç zorlanmadım.
Tabii bir de ergenlik. Şimdi de bazen ilk ayları aradığım oluyor J Ergenlikte kontrol hem sizden gidiyor, hem de siz gördüklerinizi, düşüncelerinizi söylemek, çocuğu yönlendirmek zorundasınız. Hem özgür bırakacaksınız, hem yönlendireceksiniz. Bu dengeyi kurmak ve pozitif kalabilmek günlük pratikte enerji istiyor.

Tanıdığım en “xl” annelerden birisin; bunu neye bağlıyorsun?
Gerçekten öyle miyim? Hadi ya. Evet, çevreme bakınca benim “xl” olduğumu kendim de görüyorum. Bence bu büyük ölçüde yapı meselesi. Kendim fazla endişeli bir insan değilim zaten. Onun dışında büyük resmi görmeye çalışırım hep. Hayat uzun bir yolculuk zaten, bebelerimiz için olduğu kadar bizim için de. Günlük endişeleri o nedenle fazla büyütmüyorum. Bir de gerçekten çaresiz olmak farklı bir şey, onu da yaşadım. Ölüm dışında her şeyin çaresi var diye düşünüyorum, kendimi olumsuz duygulardan çabuk sıyırabiliyorum. Ama dediğim gibi öğrenip kendimi geliştirdiğim bir kısmı var ama yapı olarak da ben rahat bir insanım. Takıntılarım fazla yok.

Çağla büyürken hayatında hep kediler ve köpekler vardı. Bu durum onun gelişimine nasıl bir katkı sağladı sence?
Hayvanlar genelde sevgiyi öğretirler ve anı yaşamayı. Çağla bunların keyfine çok küçükken vardı diye düşünüyorum. Bir canlıyı olduğu gibi sevmeyi öğrendi, anı yaşamayı ve eğlenmeyi öğrendi. Ben hayvanları insanlardan pek ayıramadığım için bunu da öğrendi herhalde. Hayat sadece insan biçiminde yok. Başka biçimlerde de var. Biz de her türlüsüne her koşulda saygı duymak zorundayız. Bunu doğal olarak öğrendi sanıyorum. Ne katkı sağladığını kendisi daha iyi bilir veya bilecek. Ben tam bilmiyorum.


Katı gıdaya kitapta bir şey belirtilmemiş diye pizza ile başladığını söylemiştin J Biz o zaman ev yapımı yoğurtlarla falan boşa mı uğraşıyoruz J
Yaa evet. Çağla ile öyle bir maceramız oldu. Yurtdışında Çağla’yı büyütmeye çalışırken çoğu şeyi kitaptan öğrendim. Orada da 6 aylıktan sonra katı gıda başlar diyordu, püre yapın, şunu yesin, bunu yesin demiyordu. Biz de 6 aydan sonra tencere yemeği, kendi yediğimiz pizzanın yumuşak tarafı, meyvelerin yumuşak kısımları, dişi kaşınmasın diye buz vb. başladık. Çağla hala buz yer.
Tabii ki boşuna uğraşmıyorsunuz. Bilseydim ben de yapardım. Neyse ki şimdilik bir zararını görmedik. Çağla hep iştahlı bir çocuk oldu. Yemek de seçmez. Bence bu yeni annelerin kendini rahatlatması için bir örnek. En iyisini yapmaya çok zorlayıp, üzmeyin kendinizi, daha az iyisi ile mutlu olun daha iyi. Çok ciddi bir hata yapmazsanız çocuk bir şekilde büyüyor zaten.

İlk yıllarda zorlandın mı? En çok hangi konularda?
Çok zorlandım. Dediğim gibi hem okumak hem yabancı ülke hem bebek zordu gerçekten. Ben kendimle vakit geçirmeyi severim. En çok buna fırsat kalmaması zorladı. Kendim yapmak istediklerimi onunla yapmayı öğrendim. Kitap okumak istiyorum vakit yok. Ben de kendi okuyacağım kitapları Çağla’ya okudum. Örneğin, ona okuduğum ilk kitap Yaşar Kemal’in Demirciler Çarşısı Cinayeti idi.
Aslında Çağla zorlamadı beni de her şey bir arada zorlandım. Onun dışında yurt dışında olmak çok avantajdı. Doğası çok güzeldi. Biz sürekli orman, börtü böcek bir dönem geçirdik. Hala özlerim o dönemleri.


Bir de ben unutuyorum. Zorlukları da hemen unutuyorum. Sanırım “xl” olmamın nedenlerinden biri de bu.
Bakıcı, kreş, anane/babaanne hangisini tercih etmiştin; neden?
Hiç biri. Zaten iki yaş üç aya kadar ABD’deydik, babasıyla baktık. Ankara’ya dönünce de birkaç ay içinde kreşe başladı. Zorunda kalırsam kreş, o da olmazsa bakıcı, o da yoksa babaanne/anane. Ben bebekle ilgili istediğimi yapmak isterdim, yaptım da nitekim, örneğin, az giydirmek, buz yedirmek, kedi köpekle yan yana yatırmak, çıplak ayakla toprakta koşturmak, duvarları boyamak, buzdolabını boyamak.Çevremde gördüğüm kadarıyla babaanne/anane bu gibi konularda daha müdahaleci oluyor. Biz uzaktaydık zaten de burada olsaydık herhalde sorun olurdu. Kendi istediğimi yanlış ve zor olsa da yapmakla, çevreden yardım almak arasında bir seçim gibi geliyor bu bana, zorunlu halleri dışarıda bırakıyorum, sanırım zor olsa da kendi istediğim baskın benim için. Kreşte veya bakıcıda insan kendi tarzına yakını seçiyor zaten. Yine zorunlulukları ve kötü örnekleri saymıyorum. 

Çağlayla beraber hayatında neler değişti?
Ne değişmedi ki… İki kişilik yaşamayı öğrendim. Aslında tek başıma yaptıklarıma keyif kattı Çağla. Biz iyi arkadaşız. Şimdilerde bazen uzak düşsek de iyi arkadaş olduğumuzu biliyorum. Çağla olmadan yaptıklarım pek keyifli olmuyor artık. Çağla var diye yapmadığım bir şey olmadı pek. En azından aklımda/içimde kalan bir şey yok.

Yaşadığınız komik bir anıyı anlatır mısın?
Biz onunla o kadar çok güleriz ki aklıma bir tane gelmiyor. En son İstanbul’da yine çok eğlendik. Seyahatlerde çok gülüyoruz. Kesin garip şeyler oluyor. Mesela vapurla karşıya geçerken adamın teki vapurdan atlamaya kalkmıştı. Vapurca engellemeye çalışmıştık. Komikti halimiz. Geçen yine İstanbul’da gece kaybolduk, yol sorduğumuz adam bizden korktu, neden anlamadık, ama çok güldük. Genelde durumlara gülüyoruz.

Çağlayla beraber en çok hangi kitapları okudunuz?
Ben ona küçükken Azra Erhat’ın mitoloji sözlüğünü çok okudum. O nedenle bebeklerinin isimleri bir tuhaftı. Küçük Kara Balık, Küçük Prens de okuduklarımdan. Genelde onunla hikaye kurardık. Ben başlardım anlatmaya nasıl devam etsin diye sorardım onunla beraber anlatırdık. Bir de ilk okuduğum kitaplar var, örneğin Yaşar Kemal’in kitapları ama Çağla onları hatırlamaz, bir yaşında yoktu o zamanlar.

Sence Çağla’nın hangi huyları sana benziyor?
İronisi benziyor. Bazen uzaklaşması, içine kapanması benziyor. Fazla anlatmayı, konuşmayı sevmiyor. Ben de sevmem. İç görü sahibidir. Empati bilir. Bunlar benziyor. Verici olması benziyor. Kendinden önce başkalarını düşünmesi ve sınır koymakta zorlanması benim de kendimde gıcık olduğum huylar, onda da var. Bunların dışında çok da benzemiyoruz aslında. Çağla benden daha iyi kalpli bir çocuk. Umarım öyle kalır.

Çağla büyüdüğünde (yani daha da büyüdüğünde) nasıl biri olması sana kendini iyi bir anne gibi hissettirir?
Mutlu olması. Nasıl biri olduğu çok önemli değil. Nasıl bir insan olursa olsun, meslek, yaşam, seçimleri, ben onu kabul ederim gibi geliyor. Büyük konuşmayayım da,hayat bu, ne ile karşılaşacağı belli olmuyor insanın. Mutlu bir insan, huzurlu bir insan olursa kendimi iyi bir anne gibi, yapmam gerekeni yapmış gibi hissederim sanırım.

“Keşke” dediğin ya da “iyi ki yapmışım” dediğin neler var?
Keşke dediğim pek fazla bir şey yok. Dersler konusunda Çağla’ya çok zorlayıcı olmadım. Çalışmayı sevmiyor. O konuda küçükken daha fazla zorlasaydım belki daha disiplinli olur muydu diyorum. Ama hemen geçiyor bu duygum J. Çağla benim için olağan üstü bir çocuk. 12 yaşındayken geçirdiği hastalık, koma süreci, çıkışı, bunlarla baş edişi ki hala uğraşıyor(uz). Bana tekrar onunla olma şansı verildi. Çağla’ya ilişkin keşkelerim fazla yok bu nedenle. “iyi ki yapmışım” dediğim şeyler var tabii ki. Yüzmeye/spora yönlendirmem ve bu konuda ısrarcı olmam. Pek çok açıdan disiplinli olmam. Şımarmaya hakkı olmadı. Ona hep ayrı bir birey olarak davranmam“iyi ki yapmışım” dediklerim.

Vurucu soruya kaldığımız yerden devam edelim. Eee ergenlik halleri nasıl gidiyor J Kendi ergenliğini hatırlıyor musun? Zamanla neler değişmiş?
Ergenlik gerçekten zor. Çok dalgalı bir dönem. Tanıdığın çocuk gidiyor bambaşka bir insan geliyor bazen karşına. Benim endişelerim daha uzun vadeli, işte dersleri iyi olmazsa nasıl okuyacak, nasıl iş bulacak, vb. mutlu olacak mı, bu kararsız, edilgen ruh halinden nasıl, ne zaman çıkacak gibi. Ama onun için hayat daha kısa, günlük iniş-çıkışlar. Pek ritim yakalamıyoruz. Çatışmalar oluyor haliyle. Onun bu süreci kazasız belasız atlatmasını bekliyorum. Tabii beklemek çok kolay değil. Bazen çatlayacak gibi oluyorum. Bazen Çağla’nın üzerine atlayıp dövesim geliyor. Didişerek dövüşerek, bazen de gülüşerek idare ediyoruz şimdilik. Biz daha başlangıcındayız. Zaman neler getirecek bilemiyorum henüz J.
Kendi ergenliğimi hatırlıyorum ama karşılaştıramıyorum kendimi Çağla’yla. Benim aile ortamım çok farklıydı, daha otoriterdi. Akıllı telefon vb. sosyal iletişim kanalları daha farklıydı. Ben daha arıza bir çocuktum. Çağla daha normal gibi geliyor sanki. Değişen bir şey yok aslında. Yöntemler, yollar değişse de aynı bağımsızlık savaşı, aynı kafa karışıklığı. Çağla’nın kafası benden daha karışık.

Annelik konusunda başvuru kaynağın/akıl danıştığın birileri oldu mu?
Belirli bir kişi olmadı. Okudum. Ablam psikologdur, onunla konuşurum bazen. Zaten genel olarak psikolojiye çok meraklı olduğum için yıllar içinde birikimim vardı. Onun üzerine daha okudum. Çevreden gözlemledim. Büyümüşlere, nasıl büyüdüklerine baktım. Hem büyüklerden hem yaşıtlardan hem de küçüklerden öğrendim. Seninle de konuşuruz bazen. Farklı bakış açıları iyi geliyor. Ve en önemlisi içgüdülerime hep güvendim. Annelikte bence içgüdü önemli. Bir şey size ters geliyorsa terstir. Doğruysa doğrudur. Çok iyi bir bilgi veya yaklaşım ortaya koymadıkça başkası bunu benim için zor değiştirir.

Anne adaylarına ve benim gibi taze annelere neler tavsiye edersin?
Annelik sürekli bir endişe ve doğruyu arama hali. Bunun bebekle birlikte geçirdikleri zamanı kaplamasına izin vermesinler. Benim genelde yeni nesil annelerde gördüğüm o. Hep bir mükemmel olma kaygısı var. Benim şimdiye kadar gördüğüm kadarıyla öyle bir dünya yok. Dünya bu haliyle olması gerektiği gibi zaten. Endişe ve mükemmeliyetçilikle hem çocuğa hem kendilerine zindan etmesinler hayatı. Keyif alsınlar.
Bir de çocuklarına aşırı tapınma hali dikkatimi çekiyor. Çocuk işte. Senden olması fazla bir şey değiştirmiyor. Dünyadaki beş milyar insandan biri. İnsanlar bebelerini çok sevsinler yeter, annelerin zaten işleri o. Ama işi tapınmaya götürüp bir sürü narsis yetiştirmezlerse sevinirim, yeterince var çünkü.
Çok teşekkürler.

Asıl ben teşekkür ederim :)
İnsan tecrübeli annelerden bir dolu şey öğreniyor. Tangül'de gördüğüm ve uygulayabilirsem iyi olacak olan "annelik tavsiyesi" de "rahat olmak"... 
Ve spora devam (hangi ara başlamıştın ki diyenlere buradan sevgilerimi gönderiyorum)
Yüzücü ana/babanın yüzücü kızı oluyor tabii :) 
Kolik yerine ergenlik tercih edildiğine göre ben bu günlerimize şükredeyim :)
* Bir sonraki sohbette sanırım bol maceralı bir tatlış var :)











Devamını oku »

3 Ağustos 2014 Pazar

Elifle İlk Tatil; İstikamet Anane :)

Bebekli/çocuklu ilk tatil sanırım her anne babayı biraz düşündürür. Yanımıza ne alsak? Neyi unutursak yandık; neyi unutursak sorun değil...gibi şeylerle bir liste hazırlamıştım uzun zaman önce. Fark ettim ki eksik bir şey kalmamış.Fazla almışım diyebileceğim de neredeyse hiçbir şeyi olmadı. Kendimi tebrik ettim :)
Elif'in ilk tatili olacağı için- şu an için anlamasa da- ona bir liste yapmıştım.
Bakalım tatilimiz nasıl geçmiş:
- İlk durağımız Adana oldu. Bayramda büyükleri ziyaret ettik. Her gittiğimiz yerde en çok "Elif kime benziyor" konusu tartışıldı :) En bomba yorum da kuzenimin minik kızından geldi: "Anne, benim kardeşim de küçükken böyle erkeğe benziyordu değil mi?" :)) Çocukların saf haline bayılıyorum cidden. Evet benim kızımı sahiden erkek zannediyorlar; ne yapalım...
- Yolculuk ilk olarak arabada kolik nasıl olur, onu tecrübe etmemizle başladı. Tüm yol öyle devam etseydi beni en yakın istasyonda indirin anacım derdim :) Neyse ki sadece 1 saat sürdü. Ve "keşke evde olsaydık" dedik. Demek ki neymiş "evde yaşanılan kolik halinden daha kötüsü", "arabada yaşanılan kolik"miş... Vay be :)
- Bizim için bir yolculuk klasiği olarak "Yeni Türkü" :)

- Tatilimiz kısacık olsa da tadını çıkardık diyebilirim. Kısa bir tatile çok program sıkıştırmak ve bunu Elif'e göre ayarlamak biraz yorucu oldu ama ne yapalım.
- Ananemiz her zamanki gibi biz gitmeden tüm siparişleri almıştı :) Anane yemekleri bir harikaydı dostum.
- Adana'ya gitmişken kebap yemesek bizi döverlerdi herhalde... (Unutmadan, Adana dışında bir yerde "adana kebap" yiyorsanız; yediğiniz şeyin sahiden "adana" olduğunu anlamanın ilk yolu tabağınızda bulgur pilavı olup olmadığına bakmaktır. Adana'da yenen adananın yanında bulgur asla verilmez. Bolca meze ve sıcak pide olur.)
- Damdaki çiçekleri sulayamadık ama bolca sevdik. Dedemin biiiii dolu çiçeği var. Onların arasından seçtim bu fotoğraftakileri. Sol üsttekini biz küçükken-bak baya küçüktük ama- kuzenimle koparıp balkondan yoldan geçenlere atar saklanırdık :) Sonra bir gün çok koparmışız demek ki çiçek bildiğin kel kalmıştı da dedem kıyameti koparmıştı... O günden sonra daha azar azar koparmaya başladık. Bu sefer gördüğümde de içimden koparmak ve damdan aşağıdan geçenlere atmak geldi ama yapmadım. Büyüdüm müdür nedir :) Sağ üsttekinden acayip gıcık alıyorum. Benim bütün toplarımı patlattı. Ve inanılmaz uzun ömürlü ve dedem niyeyse çok seviyor. Bu çiçeği ben istemiyorum, topumu patlatıyor demiştim dedeme de beni hiç sallamadı :)

- Kardeşim yani teyzoşumuz yaklaşık 2 ay önce evlendi ve Ankaradan Adanaya taşındı :/ Nikahına da gidememiştik :/ Bu sefer evini ziyaret ettik ve sahiden dağıttık hehehehe :)
- Limon ağacına balkondan söyledik şarkımızı çünkü hava çok sıcaktı :)
- Tatil için yanımızda götürdüğüm birkaç kitabı da okuyamadım. Neredeyse hiç fırsat olmadı; ben de çok zorlamadım illa kitap okuyacağım diye :)
- Elif Adana ve ardından Mersin sıcağı/nemi ile tanıştı. "Yapış yapış olmak" ne demek tüm aile öğrenmiş/hatırlamış olduk. Slinge gerek kalmadı yani. Elifi kucağıma aldığım gibi yapıştık kaldık :)
- Bayramın 2. günü de Mersin'e annemin yazlığına gittik yine annemlerle. Sanırım orası daha güzeldi çünkü balkonumuzun manzarası bir harika :)
- Tantuni yedik tabii ki; ama sevemedik. Ankara'da olanlar için söylüyorum; Beşevlerde Gazi Kitabevinin yanında Mersin Tantuni var(adını yanlış hatırlıyor da olabilirim) işte oradaki göbekli amca sahiden Mersinli(sormuştum) ve bence 10 numara tantuni yapıyor. Tavsiye ederim.
- Veeee deniiiiiiiiz :) Ahh ah ne çok özlemişim denizi. Ayrılmamız yine çok hüzünlü oldu :/
Elif'in denizle tanışması da oldukça eğlenceliydi.(bizim açımızdan) Sabah büyük dalgalar geldi ve bizim tecrübesizliğimizden Elif dalgalarda azıcık yıkandı :) ve dudağı büküp ağladı; sanki şöyle gibiydi: "suyu seviyorum diye siz niye bu kadar abarttınıııızzz..böhüüüü..bu su hem de tuzluymuş böhüüüüü...dalgalar bana niye çarpıyor hem de beni ıslatıyor..böhüüüü" zaten 5-10 dakikalık bir maceraydı ama neyseki hepsini videoya çektik :) Ayaklarını kuma değdirdiğimizde bile yadırgadı sıpam. Ama inanıyorum inş. seneye kumdan kaleler yapacağız... Anane şimdiden salıncak mı alayım ne alayım kuzuma diyor :)
- Bu tatilin en bomba gelişmesi de benim 10 aydır kuaför yüzü görmeyen saçlarımın radikal bir kararla yarısının gitmesi oldu. Şimdi anncak topluyorum ama çok rahatladım; oh be :)
- Dere kenarı gibi bir işletmeye kahvaltıya gittik. Alabalıklar da vardı. Elif onları çok fena süzdü yalnız. "yakalarsam yerim" modundaydı :)
- Annemin öğretmen okulundan inanılmaz kıymetli defteri Elif'in oldu artık. Heyoooooo :)  Şimdiki öğretmenler kızmasın gücenmesin ama o defteri ve verilen emeği gördükçe şimdiki öğretmenliğin "indirme", "copy paste" hallerine bir kez daha hayıflandım. "Kayıp eşya dolabı nasıl yapılır"dan tutun da özel günlere pratik çözümlere ilkyardım konusuna kadar bir ilkokul öğretmeninin baş yardımcısı olabilecek her şey var bu defterde.
-Bici bici yedik ama ben yine bitiremedim.
- Sıkma da yedik. (bilmeyenler için gözlemenin bir değişiği) Favorim peynirli tabii ki.
- Sahil kenarında sarı slingiyle sallanarak yürüyen ve bebesini uyutmaya çalışan birini duyduysanız işte o da benim :)
- Veee tabii ki taş topladık. Hatta orada boyamaya bile başladım. Yalnız yanıma ilk başta poşet almayı unuttuğum için cebime topladım. Siz siz olun beli lastikli eteğin cebine taş koyarken biraz dikkatli olun; yerçekimini falan düşünün :)
- Yanımıza bir dolu meyve, börek, sıkma gibi yolluk veren annem ve teyzem sağolsunlar karıştırmayalım diye içlerine kağıt bile yazmışlar. Annem ben üniversitedeyken de koli gönderdiğinde böyle yapardı; gülerdim. Şimdiyse çok duygulandım,bu kağıtları atasım yok.
Kısaca tatil az geldi; denizle zor vedalaştım :/
Tatilde mutlak suretle Elif'e biz ayak uydurduk. Uyku, beslenme, dinlenme vb. ihtiyaçlarını ayarlayıp düzenleyip öyle yollara düştük. Kaçırdığımız zamanlarda bizi oldukça zorladı çünkü :)
Annemin anlayamadığım "annelik halleri"ni "anne olunca" anladım; onu fark ettim. Ben de onun gözünde hala minik bir bebeğim sanırım :)
Döndüğümüz gün bizi yorucu bir kolik karşılamasaydı sanırım daha da iyi olurdu. O da bu tatilin cilvesi olsun diyelim.
Bir de umarım denize verdiğim "seneye kalmadan yine görüşelim" sözümüzü tutarız...
Seni çooook özleyeceğim deniiiiiiiiiz...

Devamını oku »